Almanya 5. Gün Mittenwald - Ettal - Linderhof Sarayı - Füssen - Münih

Münih


Bu geziyi planlamamın bir kaç nedeni olsa da şu hayatta en çok görmek istediğim yerlerden birisi olan Neuschwanstein Şatosu turistik nedenlerimin başında geliyordu. Göremedik :(
Türkiye'de kazanan insanlar olarak yurtdışı tatil planlarımızı her saniyesini planlayarak yapmamızı gerektiren şu günlerde böyle dünyaca ünlü yerlere rezervasyon ile ziyaretçi alındığını hesaba katmazsanız kapıda kalıyorsunuz efenim. Halbuki ben Vatikan biletini günler öncesinden internetten rezerve etmiş biri olarak nasıl bu tongaya düştüm bilemiyorum.  http://www.hohenschwangau.de  sitesinden rezervasyon yaptırdığınız zaman daha önceki yazıda size bahsettiğim Bayern müze kartıyla buradaki müzeleri de gezebiliyorsunuz. Ama en az 2 gün önceden rezervasyon yaptırmalısınız. 








Şu kartposttallardan fırlamış gibi gözüken fotoğrafların hepsi bizim mamülümüz. Alplerin Almanya'ya hediyesi olan bu bölge coğrafyanın nasıl kader olduğunu gözler önüne seriyor. Bu şahane dağların yamaçlarındaki platolar arası öyle geçiş yolları var ki buralara yerleşim kurmak için Almanlar hiç çaba sarfetmek zorunda kalmamış. Hani biz Karadenizin muhteşem doğasının yanında dik yamaçları nedeniyle yaşamın ne kadar zor olduğunu söyleriz ya, burası hem Karadeniz gibi güzel hem de geniş ve sarp olmayan yamaçlara sahip. Gün boyunca bu manzaraları mı kovalasak yoksa gitmemiz gereken müzelere, şatolara mı yetişsek ikileminde kaldık. 

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Mittenwald

Günümüzün ilk durağı Mittenwald isimli kasaba. Buradaki dağ köyleri ve kasabaları birbirinden 20-30 kilometre uzaklıkta tüm Alplere dağılmış durumda. Burası da Avusturya sınırına en yakın kasaba. Buralarda mimari olarak resimlerde de fark edeceğiniz çok enteresan bir özellik hemen insanın gözüne çarpıyor. Neredeyse tüm binaların dış cepheleri tuval olarak kullanılmış. Lüftmalerei isimli duvar freskoları 18. yüzyılda bu kasabanın en ünlü ailesi olan Zwinck ailesinin yaptırmaya başladığı ve sonradan bir gelenek halini alan bir akım başlatmış. Aynı zamanda dünyaca ünlü bir keman imalatçısı Frank Joseph Zwinck de bu ailenin bir üyesiymiş. Resimlerin konularını, buraların kuzeye göre biraz daha tutucu olmasından mütevellit katolik hikayeleri oluşturuyor. 
Bu kasabanın kilisesinin de içine girdik. Burada dikkatimi çeken şey kasabada ikamet eden her ailenin kilisede oturacakları yerlerin küçük plaketlerle belirlenmiş olmasıydı. Tahminimce burada da pazar ayinine katılmayanlara ertesi gün "hayırdır pazarda göremedik seni dün" diye soruluyordur. 

Ettal

Ettal

Ettal

Ettal

Ettal




Ettal, geçerken uğradığımız bir kasaba. Kilisesi dışında da çok bir numarası yok. Ama kilisesinin mimarisi, içindeki sanat hayranlık verici. Zaten kiliseyi ve manastırı da bizim gibi gezginlerin ortaçağ versiyonları için bir konaklama merkezi olarak yapmışlar. Öğle yemeğimizi de yol üstü lezzet durağıdır diyerek Ettal'in tek restoranında yedik. Yarım saat turist kafilesinin yemeğinin bitmesini beklememiz bizi biraz üzdü ama iyi ki yemişiz çünkü yakında başka böyle yer yok. Her yerin kendi yerel birası var. Şehir isminin arkasına -er takısı takınca biranın ismi de ortaya çıkıyor, Ettaler, Berliner gibi. 

Linderhof Sarayı

Linderhof Sarayı

Linderhof Sarayı



Linderhof Sarayı

Geldik gezimizin bir diger nadide eserine. Linderhof Sarayı Bavyera Kralı 2. Ludwig'in çılgınlıklarından yalnızca bir tanesi. Devlet işlerine karışmaması, bulduğu her parayı sanata, sepete, mimariye gömmesi dışında dönemin ruhuna ters bir şekilde eşcinsel ilişkileriyle adından çok söz ettiren bu abimizin Fransız hayranlığı ve uçuk hayalleri olmasa ne böyle bir saray yapılırmış ne de aralarında Neuschwanstein'in de bulunduğu onlarca eser. Adamın ruhunda krallık yokmuş, o da bulduğu tüm parayı hayranı olduğu Richard Wagner'e ve çılgın mimari projelere gömmüş. Linderhof Sarayı Ludwig döneminin tamamen bitmiş tek yapısı. Çok büyük bir saray olmamasına rağmen içindeki her santimetrekarede büyük bir özen var. İçeriye Bavyera kart ile girilebiliyor. Yarım saatte bir, dönüşümlü olarak İngilizce ve Almanca rehberli tur düzenleniyor. İçeride fotoğraf çekmek yasak.



Sarayın sadece son odasında rehber sizi altın işlemelerle dolu bu aynalı odada yalnız bırakıyor. Siz de hemen telefonlara sarılıyorsunuz.

Venus Grotto


Sarayın binasının güzelliğinin yanı sıra arkasında gördüğünüz şelalenin başındaki mağara da büyük önem arz ediyor. Buradaki mağaranın içinde ikinci resimde orjinalini gördüğünüz İtalya'nın Capri adasındaki Mavi Grotto'dan ilham alınarak tasarlanmış Venus Grotto var. İçindeki heykel ve duvar resimleri de yine Wagner'in Tannhäuser operasındaki bir sahneden. Bu eseri aydınlatmada kullanılan ark lambalar Edison'un ampulü icadından bir sene önce burada çalışmaya başlamış. Yine dünyanın ilk hidroelektrik santrali olarak kabul edilen Edison'un, Vulcan caddesi santralinden 4 sene önce 24 Siemens dinamosu kullanılan ilk hidroelektrik santrali burada elektrik sistemini çalıştırmak için kullanılmaya başlanmış. Gördüğünüz üzere tarih çoğu zaman propagandadır. Biz bu bölüm tadilatta olduğundan gezemedik. Dönemin mühendislik çabaları rutubeti engellemeye yetmemiş. Özellikle baharda eriyen kar suları, bu yapay mağarayı sürekli basıyormuş. Tadilata almışlar. 2022'de açılana kadar yukarıdaki fotoğraflarla idare edeceğiz.






Henüz Neuschwanstein şatosuna giremeyeceğimizi bilmeden heyecanla ayrıldık Liderhof sarayından. Derdimiz bir an önce şatoya ulaşmaktı. Navigasyon bizi güneye yönlendirdi. Araç kiralama şirketi arabayı kiralarken sigortanın başka ülkelerde geçerli olmadığını söylemişti. Biz de o yüzden rota belirlerken buna dikkat ediyorduk. Ta ki Avusturya'ya hoşgeldiniz tabelasını görene kadar. 2 dakika duraklayıp başka yakın yol olmadığını kontrol edince "bişi olmaz yeaa" diyerek usul usul süzüldük Avusturya Alplerine. Zaten yol tabelalarının şekli dışında çok da bir farkı yoktu burasının da Almanya'dan.
Yol üzerindeki göllerde insanların serinlediğini görünce bunların gerçekten soğuk insanlar olduklarını anlıyorsunuz. Hava zaten 25 derece sen neyine giriyosun dağın tepesindeki göle, a be alık.





Şatolar bölgesine geldiğimizde saat 6'yı geçiyordu o yüzden ortalıkta ne turist otobüsleri, ne yetkililer, ne de bilet ofisi çalışanları kalmıştı. Biz de buralar komple bizimmiş gibi dolaştık arabamızla. Normalde gün içinde yukarı araç çıkmasına izin vermiyorlarmış. "Zaten içi tam bitmemiş deyyorlar" şeklinde avunmaya çalışsam da hayatımın bir başka anında buraya tekrar geleceğim sözünü kendime vererek ayrıldım Neuschwanstein'ın heybetli kulesinin gölgesinden.

Füssen

Füssen

Füssen

Füssen

Romantik yol rotamızın son durağı Füssen şehrinin de alameti farikasını keşfedebilmiş değiliz. Bu kasabaların bazıları olağanüstüyken bazıları da sıradan olabiliyor Füssen gibi. Gerçi burada göl kenarına yapılmış bir kongre merkezi var. Alplerin ortasında. Ben bayi toplantısı yapan orta halli bir şirket sahibi olsam, insanları her sene Antalya'ya götüreceğime buraya getirir tam bir yıllık oksijeni dayarım burunlarına, bak nasıl çalışıyorlar sonra.

Landsberg am Lech




Dönüş yolunda küçük bir manevrayla, listemde olan ama rotama alamadığım Landsberg am Lech'in içinden geçtik. Şu yapay şelalenin yanında 15 dakika bacaklarımızı uzatıp çişeleyen yağmurun altında akan suyun sesini dinlemek bana 1500 kilometrelik yorgunluğun bir kısmını unutturdu. Normalde görmek istediğim yapılardan biri olan Unesco Dünya Mirasındaki Wieskirsche (son fotoğraftaki) de dönüş yolumuzun üzerindeydi, fakat saatin geç olmasından dolayı ve yorgunluğumuzun doruklarına ulaşmamızın da etkisiyle kendisini es geçtik.

Ristorante Cupido




Münih

Münih


Akşam yemeğimizi Ristorante Cupido isimli bir İtalyan restoranında yedik. Restoranın işletmecisi olan, 60 yaşlarındaki ablayla yemek sonrası baya muhabbet ettik. Almanya, Türkiye, yaşam, politika vs. bir çok şey konuştuk. Sonrasında son bir gayretle Münih şehrini de biraz yürümeyi başardık. Akşam 10'dan sonra olduğu için her yer kapalıydı, sokaklar boştu. Şehir olarak Münih de bize güzel geldi.
En son fotoğraftaki büfe bir benzinliğin gece açık büfesi. Burada headsetli bir abi sizin siparişinizi alıyor, marketten hazırlıyor sonra size gösterip parayı istiyor. Siz parayı verince de aynı çekmeceden isteklerinizi teslim ediyor. Biraz tırsaklar galiba gece alışveriş konusunda.


Ertesi sabah finali tam bir Münihli gibi limonatalı biralı kahvaltıyla yapalım dedik. Biz Almanya'yı gezerken çok sevdik. Özellikle yaşam standardının yüksekliği bizi adeta büyüledi. Sokakta gördüğünüz herkes çok benzer standartlarda ve lükslerde bir hayat yaşıyor. Herkes aynı restoranda yemek yiyip aynı hastanede tedavi olabiliyor, çocuklarını aynı okullarda okutabiliyor. Alım gücünün önemi yüzümüze daha da çarpıldı burada. Dönüp kariyerim için Türkiye'de harcadığım 17 yılıma baktığımda neden 22 yaşında Yurtdışına gitmediğimi fena halde sorgulamaya başladım. Yine de umut önemli. Hayat neden 36'nda tekrar başladığın bir döngü olmasın ki?





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde