Almanya 2022 18. Gün Berlin

 Berlin


DDR Museum

Berlin'deki ikinci günüme Doğu Almanya zamanını anlatan DDR Museum'u gezerek başladım. Bu müze çok büyük bir müze değil. İçeride Berlin'in ikiye bölündüğü dönemlerden kalma pek çok detay var. Bonn'da gezdiğim Federal Almanya Tarihi müzesinin tam zıttı aslında. Yine de müzeyi gezerken belli bir anti-komünizm hissediyorsunuz. 

DDR Museum

DDR Museum

İnteraktif müzecilik ara ara yapımcı olarak çalıştığım Dreambox şirketinin uzmanlık alanlarından biri. O yüzden bu konuda kendimi geliştirmek için zamanında epey bir araştırma yapmıştım. Bu müzede de çok ilgi çekici interaktif müze enstelasyonları vardı. Bu arabaya binip eski Doğu Berlin'de gezebiliyorsunuz örneğin. Tek dezavantajı çok sıra olduğu için beklemeniz gerekiyor. Benim Almanya'daki son günüm olduğu için bununla vakit kaybetmek istemedim. Müzenin içinde bir çok dekorda açılan çekmeceler var. Bu çekmeceleri açınca içlerinden kimi zaman bir ekran çıkıyor, bir şeyler izliyorsunuz, kimi zaman tablolar, istatistikler, ya da olimpiyat bölümünde olduğu gibi madalyalar çıkabiliyor. 

DDR Museum

Bir dönem Doğu Almanya'da çıkan gazetelerin hepsi bazı günlerde tıpatıp aynı manşetlerle çıkıyormuş. Ne kadar enteresan dedim kendi kendime, olabilir mi böyle bir şey :)

DDR Museum

DDR Museum

Müzeyi gezerken çok fazla fotoğraf çekmemişim. Daha önceki blog yazılarımda her detayı dikkatlice belgeleyen bir araştırmacı gazeteci gibi davrandığımdan bugün fotoğraf arşivine baktığımda bugünün bu kadar zayıf olması beni biraz üzdü. Bunda tüm yolculuğun son günü olması ve bir önceki gece "eller havaya"da olmamım da etkisi var tabii ki. Yine de telefonla bazı videolar çekmişim. Onları bağlar, size vlog'ta gösteririm içerisini. 

DDR Museum

Gözümden kaçmayan bir detay da müzenin hediyelik eşya mağazasında 20 Euro'ya satılan Karl Marx kumbarası oldu. İroniyi fark ediyorsunuzdur. 
Müzeden çıkıp bir kaç markete uğradıktan sonra eve döndüm. Okan'la buluşup öğle yemeğinde panzarotti yedik. 



En büyük hobilerimden biri yurtdışı gezilerimin dönüşlerinde marketlere uğrayıp haftalık alışveriş yapıyor gibi çıldırmak. Et, makarna ve salata sosları çok çeşitli olabiliyor. Gouda peynirleri, konserve sosisler ve tabii ki Türkiye'de kolaylıkla bulunmayan grappa gibi içkiler. Bu tarz şeyleri valizim elverdiğince topluyorum. Bir de freeshopa uğruyorum illa ki. Havaalanı çıkışı kabus gibi oluyor ama hiç pişman olmuyorum. Bir daha nerede bulacağım ki. 

Berlin Zafer Sütunu


Yemekten sonra beni dört gözle bekleyen arkadaşlarıma hediyeler almak için bisikletime atlayıp merkeze doğru sürdüm. Rotam meşhur Tiergarten isimli parktan başladı. Burası şehir planlamacıları tarafından park olarak dizayn edilmiş ve ünlü Reichtag'la sonlanacak bir peyzaj alanı olarak 1830'larda tasarlanmış. Şehrin göbeğinde kocaman bir orman. İçinde yine göller, oturma alanları, çimenlikler, bisiklet ve koşu parkurları var. İnsan imreniyor. 
Parkın ortasında Berlin Zafer Sütunu bulunuyor. 1864 yılında Prusya zaferi anısına yapılan bu anıtın üzeri dönemsel olarak değiştirilmiş. Konjonktür değiştikçe içerik de değişmiş. Hitler Paris'e girince bu anıta ek yaptırmış mesela. Fransızlar 1945'te bu eki kaldırmış. Anıt'ın müze kısmına ve tepesindeki seyir balkonuna bilet alarak çıkıyorsunuz. Hem param suyunu çektiği için hem de zamanım olmadığı için ben anıtı aşağıdan incelemekle yetindim. 
İkinci fotoğrafta Berlin Polis teşkilatının küçük yaşta seks ticaretine zorlanan çocukları spora yönlendirmek için hazırlattığı cesur reklam var. Bir tarafım reklamcı olduğu için bana çok çarpıcı geldi. Kinaye içeren reklamın çevirisini İngilizce bilmeyen okurlarım için şu şekilde yapabilirim sanırım; 
"Üfleme işleri yerine top oyunları"


Berlin

Berlin

Parkın sonunda Bradenburg kapısında geleneksel hatıra fotoğrafımı çektikten sonra müze adasına doğru bisikletle ilerledim. Berlin'de eğer bisiklet yolu yoksa en sağ şeritte öncelik bisikletlilerin. Tüm araçlar arkada sizi bekliyor. Müze adasında her birine tam bir gün ayırmak istediğim muhteşem müzeler var. Pergamon müzesi onlardan biri örneğin. Ancak bu gelişimde maalesef Berlin'e o kadar zaman ayırmamıştım. Berlin konusunda hep "nasılsa tekrar geleceğim" hissi yaşıyorum. Sanki hayatımın bir döneminde 6 aylığına yaşayacağım bir şehir gibi geliyor bana.  


Berlin Katedrali

Alte Nationalgalerie


Berlin Katedrali'ni gezmeye yeltendim fakat Tanrı'nın Evi'nin girişini paralı yapan Katolikler yüzünden şöyle bir 5 dakika bakıp çıkamadım bile. Bu ne paragözlüktür kardeşim. Alte Nationalgalerie müzesinin üstündeki Ukrayna bayrağı belki dikkatinizi çekmiştir. Almanlar Ukrayna'ya desteklerini bu şekilde gösterip evlerdeki aile sohbetlerinde de Rus doğalgazı kesildiğinden bu kış ödeyecekleri faturalara küfür ederek Putin'i eleştiriyorlar. 




Eve dönüş treninde ablanın koluna astığı özgüven içeren slogan çok hoşuma gitti. Bunu da çevirmeyeceğim artık. Siz de ingilizcenizi camblyle geliştirmek isterseniz diye başlayan cümle kurmak için yeterince okunmadığımdan şansınıza küsüp google lensi deneyeceksiniz. Zaten yapay zekayla dil meselesi bitti bitecek gibi. 10 senesi var. 
Son fotoğrafta Türkiye'de 200 liraya satılan Chianti şaraplarını, Almanya'da markette yalnızca 3 Euro'ya görüp hasetten çatlayabilirsiniz. Berlin'e bir gün geri dönüp bu müzelere geleceğime söz vererek hediyeliklerimi alıp eve döndüm. 

Atrane Jazz Bar


 Akşam yemeğinden sonra Okan'la beraber mahallemizdeki jazz bara gidip biraz müzik dinleyelim dedik. Hemingway'imden bir yudum alıp emprovize olduğunu düşündüğüm ancak inanılmaz bir şekilde besteye uygun çalındığını öğrendiğim jazz parçalarını dinlemeye koyuldum. Berlin'de hayat böyle arkadaşlar. Sorry not sorry. 

Bu güzel finalle 18 günlük Almanya maceramın sonuna geldim. Hayatımın seyahati oldu diyebilirim. Uzun süreli ilişkimden ayrılıp 40 yaşında yeni bir hayata yelken açtığım bu sene, kendi karakterimle yüzleştiğim, hatalar yaptığım, hatalarımın sonuçları sayesinde yeni şeyler keşfettiğim, pişmanlık yerine öğrenme heyecanı yaşadığım bir geziydi. Belki hayatımda bir daha hiç yapamayacağım çılgınlıklar yaptım. Bunların başında da bisikletle seyahat kararı geliyordu. Bundan aşırı memnunum. Şimdi 2023 Nisan'da Fransa ve Belçika'da yerinde izlemeyi düşündüğün Bisiklet Yarışlarına gitmeyi planlarken bisikleti yanıma almak konusunda yine aynı ikilem beni sıkıştırıyor. Bu sefer 9 euroluk bilet de yok ve hava soğuk. Bakalım yine kendimi yenebilecek miyim?
 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde