Dünya'nın farklı ülkelerinde bazen araba kiralayarak bazen farklı ulaşım araçlarıyla o ülkeyi baştan sona dolaşıp yaşadıklarımı yazıyorum. Benden sonraki gezginlere tüyolar veriyorum.
BELÇİKA-FRANSA 2023 Son Gün - Roubaix
Bağlantıyı al
Facebook
Twitter
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
Roubaix
Hayatımda izlediğim en heyecanlı spor olayı bu muydu? Belki değildi. Ancak bu 1936'dan kalma bisiklet mabedinde 120'ncisi düzenlenen tarihin en köklü spor organizasyonlarından birini, yerinde takip edip finiş çizgisine bu kadar yakın olmak tarif edilemez bir heyecandı şüphesiz ki. L'enfer du Nord yani "Kuzeyin Cehennemi", yol bisikletinde tek günlük anıtsal klasik olarak anılan 5 yarıştan birisi. Fransanın kuzeyindeki çamurlu tarla arası taşlı yollarda yapıldığından da bu korkutucu isimle anılıyor. Bisiklet sporu izleyenler için sadistik, yarışanlar için mazoşistik bir spor. 256 kilometrelik yarışın 54 kilometresi ortalama 15 cm x 20 cm büyüklüğünde kenarları sivri taşlarla döşenmiş roma yollarının üzerinde gidiliyor. Bu yollar tarım arazilerinin arasında traktörlerin kullanması için yapılmış. 1960'larda bu yollara asfalt dökülmeye başlanınca bisikletçiler ve seyirciler yarış direktöründen yeni taşlı sektörler bulmasını talep etmişler. Yarışın kaderini belirleyen Trouée de Arenberg de böyle ortaya çıkmış.
Fransa'nın kuzeyindeki bu bölge Emile Zola'nın ünlü Germinal romanının geçtiği maden bölgesi. Arenberg ormanındaki maden kapatılınca maden bölgesinde kalan bu ikonik yol yarışın en önemli bölümünü oluşturuyor. Orman içinde olduğundan taşların üstü genelde yosun ve çimenle kaplanıyor. Gerçi bu durumu biraz da olsun düzeltmek için organizasyon komitesi yarıştan birkaç gün önce bir grup keçiyi yollara salıyor ve çimleri yediriyor ancak yine de bu uygulama taşların kayganlığını değiştirmiyor.
Ben bu yarışı yerinde izlemek için yola çıkarken kafamda potansiyel olarak konumlanabileceğim 3 lokasyon vardı. Arenberg, Carrefour de l'arbre ve tabii ki tarihi Velodrom. Hem hastalığımın beni yorması hem de çok bisiklete bindiğim için beni taşımaktan vazgeçen dizimin ağrısı sebebiyle konakladığım yer olan Lille'den en rahat ulaşabileceğim Roubaix Velodrom'unu tercih ettim. Forumlardan okuduğum kadarıyla da ilk izleme deneyimini bu tarihi Velodrom'da yapmak en güzeliydi.
Yarış zamanı Roubaix'deki airbnblerin hepsinin dolu olacağını öngörerek çok önceden 2 gün kalacağım mekanı ayarlamıştım. Kortrijk'ten ayrılacağım günün sabahına rezervasyonumun iptali mesajıyla uyandım. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Hemen yeni yer arayışına girdim ama ne mümkün. Bana yine Lille yolları gözüktü. Yarış yüzünden orada da fiyatlar çok yüksekti. O yüzden çok kötü şartlarda geçecek 2 geceyi kabullendim. Bazen arkadaşlarımdan benim bu gezilerde çok para harcadığıma yönelik iğnelemeli yorumlar alıyorum. Sizinle kaldığım odanın fotoğrafını paylaşıyorum. Resme tıklarsanız fiyatı da görebilirsiniz. Ortak banyo kötü bir şey.
Bu öğrenci yurdundan hallice leşo odaya ancak akşam 5'te girebilecektim. Bazı hayaller çile çekmeden yaşanmıyor. Ben de önce Roubaix'ye gitmeye karar verdim. 2 günlük Lillekart aldım. Tüm toplu taşıma araçlarına sınırsız biniş hakkı veren bu kart sayesinde daha az sürüş yapmayı planlıyordum.
Şehre geldiğim gibi hemen bu bisiklet mabedine gidip hazırlıklara bir bakmak istedim. Velodrom'a nasıl girilir, bilet almak lazım mı, yarış en güzel nereden izlenir gibi soruları yarış günü cevaplamaya çalışmamak için önden hazırlığımı yapmam gerekiyordu. Velodrom'un etrafında biraz dolaştım.
Videoda da anlattığım gibi ortama şöyle bir bakıp hızlıca yiyecek bir şeyler bulmak için mekandan ayrıldım. Yakınlarda bir bar bulabildim. Neyse ki bu bölgedeki barların mutfakları var da yemek ısmarlayabiliyorsunuz. Tek sorun et yemesini bilmeyen insanların aksine, az-orta pişmiş et yiyebilen benim için bile çiğ sayılabilecek bir yemek yemem oldu. Yarış öncesi gün çektiğim çileyi ölümsüzleştirmek istemişim ki aşağıdaki dik videoyu çektim.
Ertesi gün sisli bir sabaha uyandım. Akşamüstü 5 buçuk gibi bitmesi öngörülen yarış öncesi gidip Roubaix şehrinin hakkını vermeyi düşündüm.
Roubaix şehrinin en turistik yeri 1930'larda halkın kullanımı için yapılmış olan kapalı yüzme havuzu La Piscine. Şimdilerde müzeye dönüştürülmüş bu yapıyı gezebilecek kadar vaktim vardı. Bu fırsatı kaçırmadım.
Müzeden çıkıp artık yavaş yavaş heyecana ortak olmaya gitmem gerekiyordu. Hemen yola koyuldum. Bir taraftan da telefondan Türkiye Eurosport'u açıp Caner Eler, Sarper Günsal ve Berkem Ceylan'ın sesinden yarışı izlemeye başladım. Velodroma geldiğimde çılgın bir kalabalık neredeyse her yeri kapmıştı. Kafamda yerleşmeyi planladığım bölüm tıklım tıklım dolu olduğundan alternatif bir yer bulmak için ufak çaplı bir panik yaşadım. Mathieu Van der Poel, en büyük rakibi Wout van Aert'in kaza yapmasıyla önde yalnız kalmıştı ve galibiyete doğru ilerliyordu. Velodromun kısa kenarındaki tepelikte bir boşluk görüp oraya doğru yöneldim. Bir grup insan yerlerini almış keyifle dev ekrandan yarışı izliyorlardı. Yanlarıda gittiğimde çalıların üzerine oturduklarını gördüm. Ahhh bisiklet, sen hep insanı acıyla mı sınamak zorundasın. Gözümü kırpmadan demirlerin üstünden atlayıp çalıların üstünde kendime bir yer buldum.
Şenlik gibi bir ortam olduğundan gürültü had safhadaydı. Sesim çok duyulmuyor ama özetle "once in a lifetime experience" diyorum. İnsan hayatında bir kere yaşanacak deneyim yani.
Yarışın ödül törenini de izledikten sonra takım araçlarının olduğu yere yöneldim. Bisiklet sporunun diğerlerinden çok farklı olmasının bir sebebi de yarış sonrası bisikletçilerin hemen finişin orada sizinle yanyana olması. İsteyen hemen gidip fotoğraf çektirebiliyor. Az önce 256 kilometre toz ve çamurun içinde dünyanın en zor yarışlarından birini bitiren bir profesyonel, bisikletiyle yanınızdan geçip takım arabasına gidebiliyor.
Velodromdan çıkınca yarışın da son sektörü olan yıldızlar geçidinde yürüdüm. Bu sektörde daha önce bu yarışı kazanan sporcuların isimlerinin taşların üzerine kazındığı bir yol var. Hemen bu spora aşık olmamı sağlayan bisikletçilerden Fabian Cancellara'nın taşını buldum. Tabi daha sonraları Antakya'da bir belgesel çekiminde maaledef kaybettiğim kafamdaki şapkada ismi bulunan efsane Eddy Merckx'in önünde de saygı duruşumu ihmal etmedim. Spiritüel hiçbir eğilimim olmasa da bisiklet mabedleri bana kutsal geliyor. Bir gün İtalya'daki anıtsal klasik Il Lombardia'yı izlemeye gittiğimde illa ki bisiklet kilisesi Madonna del Ghisallo'yu da ziyaret edeceğim.
Videoda bahsettiğim bir husus var. Böyle yarışların bir gün öncesinde yarışın kısaltılmış bir versiyonu amatör bisikletçiler için düzenleniyor. Buna Gran Fondo deniyor. Aşırı zor parkuru bisikletle geçme isteği daha önce de bahsettiğim gibi mazoşistik bir arzu.
1985 yılında yarışı tamamlayamadan bıkarmak zorunda kalan Hollandalı bisikletçi Theo de Rooij, kendisine mikrofon uzatan CBS muhabirine şu açıklamayı yapar:
"Bu yarış tam bir saçmalık. Hayvan gibi çalışıyorsunuz, durup işemeye vaktiniz olmadığı için üstünüze işiyorsunuz, çamurda bisiklet sürüp sürekli kayıyorsunuz. Tam bir bok çukuru."
Muhabir hemen ardından bir daha gelecek misin sorusunu sorar. Theo yapıştırır cevabı:
"Tabii ki, bu dünyanın en güzel yarışı!"
Paris-Roubaix şampiyonuna verilen kupa olan taşın replikalarını hediyelik mağazasında 22 €'ya satıyorlar. Uçakla taş taşımak abes geldiği ve Euro comolokko olduğundan almayı aklımdan bile geçirmedim.
Yarış sonrası otobüsle şehir merkezine ulaşma hayallerim tüm yolların kapalı olmasından kaynaklı olarak suya düştü. Bisikletimi de getirmediğimden açık bir yol bulup bir araçla merkeze gitmek için epey uğraştım. İnanılmaz yorulduğumu hatırlıyorum. Ama seyahat bitmişti ve ben hayatımın en güzel iki yarış izleme gününü bir hafta içinde yaşamış olmaktan duyduğum bu mutlulukla, ne hastalığımı umursuyordum ne de yorgunluğumu...
Brüksel Kıştan yeni çıkmaya çalışan, soğuk, kasvetli Belçika'ya özellikle bu mevsimde gelişimin iki nedeninden biri olan Paris-Roubaix bisiklet yarışına daha 2 gün vardı ve ben Avrupa'nın göbeğindeki bu erken uyuyan soğuk şehirden sıkılmıştım. Bir taraftan da ya çok ağır bir grip ya da covid geçiriyordum ama biz fani Türk'lerin ayda yılda bir yakalayabildiği vize fırsatına bu çok da üzerinde durulmayacak yarı ölüm deneyimiyle gölge düşüremezdim. Bu sebeple sabah 9 gibi bence bir turist için çok da erken olmayan bir saatte yine yollara düştüm. Beni bilen bilir, opera binası gezmek için sabah 7'ye saat kurmuşluğum vardır. Daha önce gezdiğim yerleri gezmek huyum değildir ama bugün için elimde daha önce gördüğüm 3 seçenek vardı. Güzeller güzeli Brugge, Jan van Eyck'e aşık olmamı sağlayan şehir Gent ve en fazla müze opsiyonu olan başkent Brüksel. Ben tren saatlerine de bakınca Brüksel'i tercih ettim. Brugge'de yapılacakları yapmıştım zaten. Gent de bu soğukta ç
Floransa Sabah uyanıp çok sevdiğimiz Floransa'nın ayrıntılı gezmesini bir sonraki sefere bırakarak otelimizden ayrıldık. Geceden bavuldaki uyku tulumu gibi gereksiz fazlalıkları atarak kıyafetlerimizi sırt çantalarımıza doldurduk. Böylece bavulu Chianti 'lerle doldurabilecektik. Yurtdışına çıkan çoğu insanın heyecan duyduğu şey Freeshoplar. Biz burada fark ettik ki vergiler bizde çok yüksek olduğu için Freeshoplar sadece bizim insanımızda bu heyecanı uyandırıyor. Çünkü burada süpermarketler Freeshoplardan kesinlikle daha ucuz. Bu yüzden de Pisa'ya geçmeden önce hazır arabamız da varken alışveriş yapalım dedik. Alışveriş merkezleri genelde şehir dışlarında ve eski. Burayı gezerken bizim yaşadığımız bu inşaat çılgınlığını 20 sene önce yaşamış olmalılar diye düşündük. İtalya'da alışveriş ve market sistemi değişik gerçekten. Şöyle ki şehrin göbeğinde özellikle turistik bölgede süpermarket kesinlikle yok. En fazla küçük büfeler var ve küçük şişe su 1-1,5 €. Hemen ş
Lille 2 Nisan 2023 günü Kortrijk'e çıktım. Lille'den Belçika'nın bu orta büyüklükteki kentine 2 saatte bir tren seferi var. Valizimi akşam kalacağım Airbnb'ye bıraktım ve yola çıkma nedenim olan yarışlardan ilkini seyretmek için yola koyuldum. Muazzam bir rüzgar ve soğukla, ara ara çiseleyen yağmurla ve Pazar günü olması hasebiyle kapalı dükkanlarla mücadele ede ede yarışın en önemli yokuşu olan Oude Kwaremont'a ulaştım. Yokuşa ve önemine gelmeden önce size nasıl bir yoldan gittiğimi anlatayım. Biraz da yarıştan bahsedip okuyuculara genel kültür aşılayayım isterim. Öncelikle Ronde van Vlaanderen nedir? Flanders turu olarak Türkçe'ye çevirebileceğimiz, ilki 1913 yılında Belçika'nın diğer halkı Wallon'ların düzenlediği Liege-Bastogne-Liege yarışına rakip olarak yapılmaya başlanan Flaman bayramıdır. Bu sene Brugge'den başlayan yarış toplamda 273 kilometre sürdü ve Oudenaarde kentinde sona erdi. Bu yarışı diğerlerinden ayıran özellik ise aşağıda payla
Yorumlar
Yorum Gönder