Almanya 3. Gün Berlin - Dresden

Berlin

--
Berlin günümüzün pazara denk gelmesinden dolayı "büyük pişmanlık" olarak hafızalara kazındı. Buralar pazar günleri komple tarla gibi oluyormuş. Her yer kapalı, marketler bile. Hatta aşağıdaki resimde göreceğiniz Alexanderplatz'daki bir AVM. Kapıları açık ama dükkanları kapalı. Ne amaçla açık bırakmışlar anlayamadık. 




Alexanderplatz Berlin'in normalde en hareketli meydanı. Resimdeki de Dünya saati. 1969'da yapılmış, artık teknolojinin geldiği noktayla bir işlevi kalmasa da 148 ülkenin saatini gösteren ikonik bir yapı. Son resimde de artık alışılagelen araç şarj istasyonlarından birini görüyorsunuz. Audi'nin elektriklisi varmış Almanya'da, görünce biz de şaşırdık.




Yukarıda Eda'nın sosis aşkının başladığı dakikalara şahitlik ediyoruz. O gün bugün İstanbul'da fellik fellik kaliteli sosis arıyoruz. Bizden farklı olarak Almanlar sosisle bir öğün geçirebiliyorlar. 



Berlin'de Spree nehri üzerinde bir müzeler adası var. Almanya'nın tüm tarihi ve sanatıyla, Anadolu'nun tarihinin önemli bir noktası olan Bergama müzesi de bu adanın içerisinde. Berlin şehri bize gezimizin en "her yerini görmezsek olmaz" noktası gibi gelmedi nedense. Sanki Berlin'e şöyle bir bakış attık geçerken. O sebepten olsa gerek buradaki müzelerin önünden arabayla geçip gitmeyi tercih ettik, bu hayatta başka bir gün zaten gezeceğimizi bilerek. Ardından Bradenburg kapısı fotoğrafımızı çekmek için arabayla kapıya doğru ilerledik. Birden polis gittiğimiz yolu trafiğe kapattı ve bizi alternatif yola yönlendirdi. Biz ne olduğunu anlamadan ara sokaklardan grup grup insanların ellerinde altın ve gümüş alüminyum folyolarla çıktığını gördük. Arabayı uygun bir yere park edip aralarına girdiğimizde bunun bir ırkçılık karşıtı protesto gösterisi olduğunu anladık. Kapıya kadar gösteriye eşlik ettik. Hiç bir taşkınlıkla ya da aşırı güvenlik önlemiyle karşılaşmadık. Kapının sol yanındaki beyaz bina Amerikan Büyükelçiliği bu arada. Elini kolunu sallaya sallaya önünde eylem yapabiliyorsun, kimse de sana "bilader, sen, hayırdır?" demiyor. Polis gösteri boyunca göstericilerin güvenliğini sağlamaya çalıştı sadece.







Berlin duvarı East Side Gallery, bu demir perde tarihinin hiç unutulmayacak olan anısını yaşatıyor. Duvarın yıkılmasından sonra burasını özellikle bir açık hava müzesi olarak ayakta bırakmışlar. Dünya'nın dört bir yanından grafiti sanatçıları gelip duvara eserler çizmiş. Bazılarının üzerinde Merve, Cansu, Sibel yazıyor olsa da bir çoğu hala ilk günkü gibi muhafaza ediliyor.




Dandik Avrupa turlarında olan panaromik şehir turu tadındaki Berlin gezimizi, yolumuzun uzun olması ve direk gittiğimizde 3 saat sürecek olan Bayreuth durağımıza Dresden üzerinden gitme fantezimizi de gerçekleştirmek için kısa kestik. Bahsi geçen yolda hiç fotoğrafımız yok çünkü Berlin-Dresden arası otoyolda sadece ağaç görebiliyorsunuz.






Hamburg'da evinde kaldığımız Ulrike, rotamıza mutlaka Dresden'i almamız gerektiğini söylediğinde özellikle haberlerde çıkan ırkçı saldırılar ve Pegida protestoları yüzünden Almanya'ya gelip ülkenin Osmaniye'sine neden gitmemiz gerektiğini sorgulamıştık. Neyse ki içimdeki macera aşkı galip geldi ve hayatımda mimari olarak Floransa ve Brugge'den sonra beni en çok etkileyen şehri ıskalamış olmadım. Ayrıca oradayken biraz araştırdığımda bu aşırı sağcı Pegida grubunun Almanya'da çok da güçlü olmadığını, Dresden'de bile yukarıdaki parkta gördüğünüz kültürel çeşitliliğin bu radikal düşüncelerin üzerinde geldiğini gözlemleyebildim. Deutche Welle'nin yaptığı bir röportajda Pegida yanlısı biri Suriye'den gelen göçmenlerin devlet tarafından şehir merkezine yakın yeni binalara bedelsiz yerleştirildiğini ancak ekonomik olarak bakıma muhtaç, yoksul Almanların halen Doğu Almanya döneminden kalma bakımsız evlere layık görüldüğünü anlatıyordu. Bu örnek Pegida'yı haklı çıkarmaz ama objektif bakmak da önemli. Küçük bir ayrıntıyı fark etmişsinizdir. Burada devlet eğer barınacak maddi gücünüz yoksa size bir barınak sağlamak zorunda.




 Dresden sanki Hollywood'un en iyi Production Designer'ına sınırsız bütçe verilerek tasarlanmış bir film seti gibi. İkinci dünya savaşından sonra neredeyse tamamen yıkılan şehri tekrar inşa etmişler ve muhteşem olmuş. Yukarıdaki resimde Kunsthof Pasajını görüyorsunuz. Mavi bina yağmur yağdığında metal giderlerinden çıkan seslerle müzik çalıyor. Bina değil sanat eseri resmen.








Dresden'de Elbe nehrinin karşısında kalan bölge, şehrin tüm müzelerinin, anıtsal yapılarının, opera binasının ve otellerinin olduğu bölümü. Gün düşmek üzereyken burayı yakalamış olmamız bulutların da yardımıyla muhteşem fotoğraflar çekmemizi sağladı. Restorasyon konusunda biraz yavaş olan Almanlar şu vinçleri bir an önce kaldırsalar burada çok acayip işler çekilir bence.


Yukarıdaki resim tüm zamanların en iyi ressamlarından Raphael'in Üzgün Meryem(Sistine Madonna) tablosu. İtalya'da yapılmış ama Dresden'deki Gemäldegalerie'de sergileniyor. Sanat camiasında bu resmin Mona Lisa'dan bile daha derin ve önemli bir resim olabileceği konusunda halen tartışma var. Resmin hikayesini merak edenler https://www.sanatabasla.com/2013/07/02/sistin-meryemi-sistine-madonna-raffaello/ adresinden okuyabilirler. Eğer fark etmediyseniz, Meryem'in etrafındaki onlarca melek suratı size bir ipucu olsun. Elbe nehri kıyısında kahvemizi içip bizi bekleyen iki buçuk saatlik yolculuk için biraz enerji depoladık. Elbe nehri ile ilgili küçük bir bilgi daha vereyim. Avrupa'da şehirler arası bisiklet kullanmaya elverişli yollar var. Bu yollara Eurovelo deniyor ve en çok tercih edileni de Hamburg'dan başlayıp Dresden'den geçerek Prag'a giden Elbe nehri rotası.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde