Almanya 4. Gün Bayreuth - Bamberg - Wurzburg - Bad Mergentheim - Rothenburg ob der tauber

Bayreuth


Seyahat rotası çizerken iyi araştırma yapıp hayatımızda bir kere de olsa görmemiz gereken noktaları işaretleyerek yola çıkıyoruz. Almanya turu planımız bundan 4 sene önce Hamburg'tan başlayıp Düsseldorf'ta biten, tüm Almanya'yı bir yay çizerek gezdiğimiz bir şablon olarak başladı. İsimlerini çoğunlukla futbol takımlarından bildiğimiz büyük şehirler, o zamanki planın duraklarını oluşturuyordu. Fakat bu geziye çıkmadan önce Almanya'da turist olmanın en güzel tarafının neredeyse hiç bozulmadan ortaçağdan günümüze ulaşmış küçük kasabaları gezmek olduğunu fark ettim. Buna göre de yazının ilerleyen kısmında bahsi geçecek olan "Romantik Yol" güzergahını rotaya ekledim. İşte yukarıda görmüş olduğunuz Bayreuth tiyatrosu "Markgraflische Opernhaus", bu küçük kasabaların birinde bulunuyor. 19. yüzyılda yapılmış ve 2012 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası listesine girmiş. 









Bu opera binası Milano'daki, Venedik'teki, Paris'teki benzerlerine göre küçük olabilir ama Merzifon kadar bir kasabada böyle bir yapıyla karşılaşmak, hele de o yapının yanındaki evde dünyaca ünlü bir klasik müzik bestecisinin büyümüş olması bizim gibi kültürler için hayret verici. Bu tiyatroyu ünlü opera bestecisi Wagner yaptırmış. Yapımı sırasında ödenek bittiği için de bir çok Avrupalı hanedandan konser karşılığı yardım istemiş. Bunların arasında Sultan Abdülaziz'e verdiği ve karşılığında 900 Thaler aldığı bir konser de var. Açılışta yardım edenlerden sadece Abdülaziz'in koltuğu boşmuş. Zira Abdülaziz açılıştan yalnızca 2 ay önce Feriye sarayında intihar süsü verilerek öldürülmüş. 








Bayreuth, yukarıda da göreceğiniz üzere parklarında halk kitaplıklarının olduğu, banklarına oturduğunuzda sizi heykellerle selamlayan, eski şehir meydanına araç girişinin kısıtlı olduğu, üniversitesiyle meşhur şirin bir şehir. 72 bin nüfuslu şehrin meydanının tam ortasında da şehirde yaşayan 938 Türk'ten birinin sahibi olduğu Erciyes döner var. Bu Bayreuth'a özgü bir durum değil. Bir sonraki günü yazacağım yazımda Alplerin dağ köylerinde de Türk döneri bulabileceğinizi göreceksiniz. Almanya'da döner her yerde. 






Araştırmacı gezgin düsturuyla buralara gelmeden önce keşfettiğim Bavyera sarayları müze kartı'nı Bayreuth'daki yeni sarayın girişinden iki kişi için 44 €'ya aldık. Bu kart ile Bavyera eyaletindeki neredeyse tüm saray ve müzeleri 14 gün boyunca gezebiliyorsunuz. 14 gün size çok gibi gelebilir ama şimdi araştırdıkça fark ediyorum ki listenin hepsini bitiremeyebilirsiniz 14 günde. Buradaki hanımefendi bize kartla birlikte İngilizce bir broşür verdi ve sarayın girişini gösterdi. Aslında bu sarayı gezmek planlarımın içinde yoktu fakat hem vaktimizi değerli kullanmak için sabah 8'de opera binası gezmeye kalktığımızdan hem de ablaya ayıp olmasın diye şöyle bi dolaşalım dedik. Ayrıca içeride beleş tuvalet vardır, kartın parasının bir kısmını çıkartırız diyerek de eğlendik içeri girerken. Burası da gayet kayda değer bir yapıymış. Özellikle tavan işlemeleri ile kafayı bozmuş abiler. 





Bayreuth'daki feodal hanedanın kışlık sarayının yanı sıra şehrin biraz dışında Eremitage isimli bir de şahane bahçesi olan bir yazlık sarayı var. Binanın içerisinde rehberli tur düzenleniyor. Ama saatleri programımızı bozacağı için buranın dışını gezerek yola koyulduk. 











Rotamızda olup olmayacağına karar veremediğimiz bir küçük şehir de Bamberg'di. Hırçın akan bir nehrin iki yanına kurulmuş olan bu şehirde de tıpkı Bayreuth gibi 75 bin kişi yaşıyor. Fakat yine mimari ve kültürel olarak büyülenmenizi sağlayacak buraya özel değerler bulabiliyorsunuz. Bu iki şehir arasında sadece 1 saat var. İlk resimde gördüğünüz nehrin üzerindeki fantastik yapı eski belediye binası. Duvar resimlerinde de binanın yapılışı anlatılıyor. Buna göre dönemin halkı piskopostan belediye binası için yer talep etmiş, piskopos Bamberg'de bir yer vermeyince de halk nehrin ortasına yapay bir ada yapmış ve Almanya'da eşine rastlanmayan bu yapı ortaya çıkmış. Köprünün diğer tarafında eski şehir bulunuyor. Unesco kültür mirası listesindeki şehrin en önemli yapısı Bamberg Katedrali. Ben çok bi numarasını göremediğim için "Biz ne katedraller, kiliseler gördük" diyerek karnımızı doyurmak amacıyla katedralden ayrıldık. Bir küçük not; katedralle ilgili bir çok dilde küçük bir broşür hazırlamışlar. Aralarında Türkçe olan da vardı. Almanya'da 3 milyon Türk olmasına rağmen böyle şeylerle çok karşılaşmıyorsunuz.





Burası Schlenferla. Bamberg'in 1678 yılından beri tütsülenmiş bira üreten biraevi. Aynı zamanda da geleneksel yemekleri tadabileceğiniz muhteşem bir restoran. Biradan bir yudum aldığınızda, ağzınıza tütsülenmiş kuru et kokusu geliyor. Bu garip his başka türlü tarif edilemez herhalde. İlk başta farklı gelse de sonradan müptelası oluyorsunuz. Elimde olsaydı kolilerce alıp yanımda götürürdüm. Bamberg hiç tahmin etmediğimiz bir şekilde bize kendini çok sevdirdi. Şimdi geri dönüp baktığımda burada yaşanır dediğim bir kaç şehirden biri. Hele küçük şehirde yaşamak istesem direk Schlenferla'nın karşısındaki daireyi tutardım.







Oraya icabında rezidans yapmak suretiyle bölgeyi değerlendireceğiz diyen Balthazar Neumann 1700lü yıllarda bu sarayın temellerini attığında kimse karşı çıkmamış. Tabi sarayın arkasında gezi parkının 8 katı büyüklüğünde bir bahçesi olmasının da bunda bir payı var sanırım.




Würzburg Sarayı Unesco Dünya Mirasının bir başka nadide parçası. Girişte, tavanda bulunan freskle ünlü. Bizim ilgimizi Osmanlı Sultanlarının portreleri çekti. Buranın dükü dönemin ressamlarından birinden böyle bir istekte bulunmuş, o da Osman'dan Kanuniye uydur kaydır resimler yapmış. Bizim bildiğimiz portrelerle karşılaştırınca gerçeklikle alakaları olmadığı sonucuna vardık. Würzburg sarayı çok büyük olması dışında bize çok bir şey ifade etmedi. Belki yorgunluktan da olabilir ama en önemli etken herhangi bir rehber sisteminin olmamasıydı bence. Odaları boş boş dolaşıp durduk.












 Bu muhteşem manzara Würzburg kalesinin balkonundan. Burası küçük bir şehir değil. 125 bin nüfuslu. Gerçi adabazarın nüfusunun 1 milyonu geçtiği düşünülürse büyüklük neye göre belirleniyor derler adama. Adapazarı'nda, bana sarayları en çok hatırlatan şey, çocukluğumuzda döner ayranı 1 liraya veren garın oradaki büfelerdi. Burada bir saray bir de kale var. Yüz yıllardır ayakta duran evler, Romanesk üsluplu kiliseler gibi diğer mimari yapılar da cabası. Bizim gezerken pek sevemediğimiz Würzburg, daha büyük şehir. Röntgeni burada icat etmişler mesela, Adapazarı'nda ben sigara jelatinini anten girişine takıp, kanalların bozuk da olsa çektiğini keşfettiğimde çok heyecanlanmıştım.





Şu biçimsiz gemi Main nehri ile Tuna nehrini birbirine bağlayan ve Würzburg kentinin de içinden geçen yapay kanalın üzerindeki 16 kilitli su asansörüne sığması için tasarlandığından böyle ince ve uzunmuş. Bu kanal sayesinde 1800'lü yılların başında hüküm süren 1. Ludwig'in, Rotterdam'ı Bükreş'e yani Atlantik okyanusunu Karadeniz'e bağlama hayali 1991'de son haline getirilmiş. Pek de kafalarındaki gibi olmamış aslında. Maliyet olarak çok ucuza gelmiyormuş burada yük taşımak .




Kaleye geldiğimizde saat beş olmuştu ve müzeleri kapanmıştı. Biz de Würzburg kentinin manzara fotoğrafını çekebileceğimiz bahçesini gezdik. İkinci fotoğraftaki 4 katlı kule aslında 4 daireden oluşan bir apartman. Girişinde genç bir çifti market alışverişinden dönüp içeri girerken gördüğümüzden bu fikri edindim. İnsanlara, miras olarak kale dairesi kalmasını çok içime sindiremeden yolumuza devam etmeye karar verdik. Daha önümüzde kocaman bir "Romantik Yol" rotası vardı.






Buraya Romantik yol denmesinin sebebi yemyeşil kırlar, dağlar bayırlar, çiçekler böcekler değil elbette. 2. Dünya Savaşından sonra Alman turizmini canlandırmak için savaşta çok da hasar görmemiş küçük kasabaları birbirine bağlayan antik Roma yolunu bir marka yapmak akıllıca bir hareket olmuş. Savaştan dönüp bu toprakların doğasıyla, mimarisiyle ne kadar muhteşem olduğunu ülkelerindeki insanlara anlatan Amerikan askerleri turizmin fitilini ateşlemiş. Bu yol Würzburg'dan başlayıp Alp dağlarındaki Füssen kasabasında bitiyor. Yol üzerinde toplam 16 kasaba ve küçük şehir var.





Wurzburg'dan sonraki ilk durağımız Bad Mergentheim. Burası bizde çok büyük bir etki yaratmadı. Arabayı park edip şöyle bir turladık. Sonra hemen yola koyulduk. Mimarisi fena değil ama çok da bir numarası yok.



Resimlerde gördüğünüz bir tepe üzerine kurulmuş olan Rothenburg ob der tauber kentinin kartpostalı değil. Bunları da biz çektik. Zaten bölge komple kartpostal gibi olduğundan kamerayı nereye çevirsen böyle manzaralarla karşılaşıyorsun.




Rothenburg, şu fani ömrümüzde Brugge ve San Gimignano'dan sonra ziyaret ederek yine turnayı gözünden vurduğumuzu hissettiğimiz yerlerden biri oldu. Buraya sanki 500 yıldır dokunulmamış. Haliyle romantik yol güzergahının da en turistik şehri burasıymış. Şehrin güzelliği karşısında o kadar büyülendik ki akşam yemeğimizi yemeyi planladığımız Dinkelbühl şehrine gitmekten vazgeçip burada daha fazla vakit geçirmeye karar verdik.





Burada dikkat etmediğimiz şey hava kararmaya yakın geldiğimiz için çoğu restoranın son servislerini almış olmasıydı. 21:00'de açık restoran bulmak çok zormuş. Benim gezilerde restoran seçme konusundaki hassasiyetimi bilirsiniz ama bu sefer önümüze çıkan ilk restorana girmek zorunda kaldık. Yemek yine de fena değildi. Hem bir Türk garsonla da muhabbet ettik. Biz ona böyle muhteşem bir yerde yaşadığı için ne kadar şanslı olduğunu anlattık o da bize her gün bu küçük ortaçağ kasabasında uyanıp akşam garsonluk yapmanın sıkıcılığını anlattı. Valla biz seni çok kıskandık kardeş.

Gece Münih'teki otelimize ulaştığımızda şehrin otopark sorunu yüzümüze tokat gibi çarptı. Münih'te şehir merkezinin dışında yol üzerine aracınızı park edebiliyorsunuz fakat dışarıdan misafir kabul etmiyorlar. Park yerleri kendilerine kadar var. Otelin çevresine tam yarım saat park yeri aradık. Bulduğumuz yer de otelimize yürüyerek 20 dakika mesafedeydi. Sabah ilk iş otelin kapalı otoparkına 10 €'sunu peşin verip gece polemiğe girmemek oldu.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde