Dünya'nın farklı ülkelerinde bazen araba kiralayarak bazen farklı ulaşım araçlarıyla o ülkeyi baştan sona dolaşıp yaşadıklarımı yazıyorum. Benden sonraki gezginlere tüyolar veriyorum.
BELÇİKA-FRANSA 2023 5. Gün Ypres
Bağlantıyı al
Facebook
Twitter
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
Ypres
Gezimin bisiklet yarışları dışındaki en güzel gününe hoş geldiniz. Bu gezinin ilk yazısında da yazdığım gibi Fransa'daki emeklilik yaşı eylemleri iki yarış arasında bir hafta Paris'i gezme planımı suya düşürmüştü. Hem şehirlerarası trenlerin hem de şehir içi ulaşımın aksıyor olması, müzelerin kapatılması beni Belçika'nın Flaman coğrafyasına hapsetti. Ben de daha önce gezmediğim civar şehirlere günübirlik turlar düzenlemeyi düşündüm. Ypres daha önce izlediğim bir bisiklet yarışında (Gent-Wevelgem) sokaklarını görüp hayran kaldığım, gitmek istediğim bir yerdi. Sabah 9 trenine binip yarım saatlik yolculukla Ypres istasyonuna vardım. Bu özelliğimi çok seviyorum. Yurtdışı gezilerinde kısıtlı zamanım oluyor. Onu da otelde uyuyarak geçirmeyi asla kendime yediremiyorum. Gerekirse saat kurar trene yetişirim. Müze açıldığı saatte de kapısında olurum.
Yukarıdaki videoda Ypres şehriyle ilgili ilk izlenimlerimi izleyebilirsiniz. Çok etkilendim. Daha önce Brugge şehrine gittiğimde hayran kalmıştım. Floransa'yla beraber mimarisi beni en çok etkileyen şehirlerdendi. Ypres de aynı etkiyi yarattı.
Şehre geldiğimde daha önceden dersimi çalışarak araştırmasını yaptığım müzelere bilet almak için In Flanders Fields Museum'a gittim. Hem bu müze için hem de Ypres şehir müzesi için kombine bileti 13 €'ya aldım. Belfry'nin tepesine çıkmak için ekstra 2€ ve audioguide için de bir 2€ daha ödedim. Kesinlikle değdi. Anlatacağım.
Ortaçağ'ın en büyük yapılarından bir tanesi olan Kumaş Konağı'nın (Ypres Cloth Hall) içerisinde iki tane müze var. Bu bina 1304 yılında yapılmış. Birinci Dünya Savaşı'nda tamamen yanan ve yıkılan yapı, 1967'ye kadar ancak restore edilebilmiş. Kanada'dan, Hindistan'a Dünya'daki bir çok binaya da mimari olarak ilham kaynağı olmuş.
Gezdiğim ilk müze In Flanders Fields (Flandre Topraklarında) isimli belki de dünyanın en kapsamlı ve güzel birinci dünya savaşı müzesiydi. Gezerken keşke Çanakkale'de de böyle interaktif bölümleri, kurmaca video enstalasyonları olan bir müze olsa dedim. Aşağıdaki videoda müzenin içindeki interaktif bölümleri görebilirsiniz.
Müzeyi gezmeye başlamadan önce isminizi bir kioskta yazıyorsunuz ve rastgele seçilen bir askerin gerçek hikayesini müze boyunca kiosklarda qr kod okutup izleyebiliyor ve okuyabiliyorsunuz. Müze gezisinin sonunda sistem sizi bir websitesine yönlendiriyor ve hayat hikayesini okuduğunuz karakterin anma sayfası açılıyor. AudioGuide kullanımı da çok başarılı. Kırmızı işaretleri okuttuğunuzda size genel bilgiler içeren ses kayıtlarını oynatıyor. Eğer bazı camekanların önündeki yeşil kodu okutursanız size o camekanın içindekilerle ilgili araştırmaları ve ayrıntılı bilgileri içeren ses kaydını dinletiyor.
Kolumdaki dijital bileklik sayesinde çan kulesinin kapısını açan turnikeden geçip 70 metre yükseklikteki terasa dar, yuvarlak bir merdivenden çıktım. Şehrin en güzel manzarası buradan görülebilir. 4 tarafı açık bir teras olduğu ve şehrin en yüksek binası olduğu için dronla gezmiş gibi seyrettim tüm Ypres'i.
İlk müzemi gezdikten sonra karnım bir hayli acıkmıştı. Burası ne de olsa turistik bir şehir. Fiyatlar Kortrijk'e göre bir tık daha yüksek. Ama ben çorba ve makarna yiyebileceğim, wifisinin çok hızlı olduğu, t'Appel isimli restorana gittim. Lezzetli ve doyurucu yemeğime bir kadeh öğlen şarabıyla birlikte 18€ ödedim. O kadar acıkmışım ki yemeği bitirmeden fotoğraf çekmek aklıma gelmedi. O yüzden menüyü çektim size :)
Yemeğin ardından yine aynı Kumaş Konağı'nda yer alan Yper şehir müzesine girdim. Burası çocuklara daha fazla odaklanmış, modern dekore edilmiş, oyunlarla zenginleştirilmiş bir müze. Daha çok şehrin tarihini kronolojik olarak anlatan enstalasyonlar var. Resim kolleksiyonu da cabası.
Bu müzeyi de bitirdikten sonra artık iyice parçalanan ayakkabılarımı yenisiyle değiştirmek gibi bir fantaziye girdim. Ypres şehri tipik bir ortaçağ şehri olduğu için ve bir yükseltiye oturtulmadığı için şehrin korunması etrafına kazılan yıldız şeklindeki kanallara bırakılmış. Günümüzde de bu kanallar eski şehri çevreleyen bir sınır oluşturuyor. Bu kanalların dışında outlet alışveriş merkezleri, stadyum, spor salonu gibi modern yapılar var. Ben de bisikletime atlayıp hem şehrin çeperini dolaşmak hem de bu outlet avmye gitmek için yola koyuldum. Bu kanal çevresi yürüyüş ve bisiklet yollarıyla çevrili. Huzur içinde bir mekan.
Yalnızca 30 Euro'ya aldığım su geçirmez ayakkabıyla yoluma Menin Gate'e doğru devam ettim.
Menin Gate, Ypres savaşında hayatını kaybeden Birleşik Krallık askerleri için Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra inşa edilmiş bir saygı anıtı. Bu bölgede, çoğu sömürgelerden gelen 54395 asker hayatını kaybetmiş. Gerek birinci gerekse ikinci dünya savaşında Avrupa ülkelerinde, meçhul asker anmasının önemi beni hep şaşırtmıştır. Biz Çanakkale'de, Trablus'ta, Kurtuluş Savaşı'nda hayatını kaybeden insanların isimlerinin peşine onlar kadar düşmüyoruz. Bizde de muhakkak gidip de dönmeyen çok var. Ancak mezarı olmayan asker travmasını onlar nedense bizden daha çok vurguluyorlar. Lozan'ı okuyanlar da mezarlıklara verilen önemi fark etmişlerdir. Bunun nedeni bizim cemaat toplumu olmamız, onların bireyci toplum olmaları olabilir mi acaba? Merak ediyorum.
O kadar şey yapmama rağmen gün hala batmamış, geleneksel olarak her gün yapılan anma töreninin başlamasına da 2 saat kalmıştı. Ben de şehrin meydanına dönüp akşam yemeğimi yemeye karar verdim.
Salama sarılmış gravyer peyniri soslu hindiba, patates püresi ve yüzde 6,5 alkollü Corsendork Abbey birasıyla güzel bir akşam yemeği yedim. Yemek sonrası Last Post anma töreni için Menin Gate'te yerimi aldım.
2 Haziran 1928'den beri yılın 365 günü hep aynı saatte, yağmur çamur demeden üniformalarını giyip merasim düzenleyen The Last Post Association isimli vakfın yaptığı şey çok etkileyici. Her yıl binlerce insan, özellikle Commonwealth denilen Britanya'nın sömürge ülkelerinden dedelerini anmak için buraya geliyor. Her gün çelenk konuluyor. Bir savaş gazisi ya da torunu konuşma yapıyor. Öyle bir atmosfer ki insanın etkilenmemesi mümkün değil. Hele bir de binlerce kilometre öteden kendi savaşları bile olmayan bir savaş için, kendi vatanları olmayan bir yeri savunmaya gönderilerek yaşamlarından koparılan gencecik insanları düşününce.
Bizde de Dolmabahçe sarayının önünde "Saygı Nöbeti" tutardı askerler eskiden. Değişim töreni yapılırdı. Kaldırılmış.
Akşam 9 trenine binip Kortrijk'e dönmeden önce son bir Ypres birası yuvarladım. Belçika bira ülkesi olduğu için her bölgenin kendi butik üreticileri var. Böylece gittiğiniz her yerde aroması farklı biralar tadabiliyorsunuz. Yorucu ama mükemmel bir günü geride bırakıp evin yolunu tuttum.
Brüksel Kıştan yeni çıkmaya çalışan, soğuk, kasvetli Belçika'ya özellikle bu mevsimde gelişimin iki nedeninden biri olan Paris-Roubaix bisiklet yarışına daha 2 gün vardı ve ben Avrupa'nın göbeğindeki bu erken uyuyan soğuk şehirden sıkılmıştım. Bir taraftan da ya çok ağır bir grip ya da covid geçiriyordum ama biz fani Türk'lerin ayda yılda bir yakalayabildiği vize fırsatına bu çok da üzerinde durulmayacak yarı ölüm deneyimiyle gölge düşüremezdim. Bu sebeple sabah 9 gibi bence bir turist için çok da erken olmayan bir saatte yine yollara düştüm. Beni bilen bilir, opera binası gezmek için sabah 7'ye saat kurmuşluğum vardır. Daha önce gezdiğim yerleri gezmek huyum değildir ama bugün için elimde daha önce gördüğüm 3 seçenek vardı. Güzeller güzeli Brugge, Jan van Eyck'e aşık olmamı sağlayan şehir Gent ve en fazla müze opsiyonu olan başkent Brüksel. Ben tren saatlerine de bakınca Brüksel'i tercih ettim. Brugge'de yapılacakları yapmıştım zaten. Gent de bu soğukta ç
Floransa Sabah uyanıp çok sevdiğimiz Floransa'nın ayrıntılı gezmesini bir sonraki sefere bırakarak otelimizden ayrıldık. Geceden bavuldaki uyku tulumu gibi gereksiz fazlalıkları atarak kıyafetlerimizi sırt çantalarımıza doldurduk. Böylece bavulu Chianti 'lerle doldurabilecektik. Yurtdışına çıkan çoğu insanın heyecan duyduğu şey Freeshoplar. Biz burada fark ettik ki vergiler bizde çok yüksek olduğu için Freeshoplar sadece bizim insanımızda bu heyecanı uyandırıyor. Çünkü burada süpermarketler Freeshoplardan kesinlikle daha ucuz. Bu yüzden de Pisa'ya geçmeden önce hazır arabamız da varken alışveriş yapalım dedik. Alışveriş merkezleri genelde şehir dışlarında ve eski. Burayı gezerken bizim yaşadığımız bu inşaat çılgınlığını 20 sene önce yaşamış olmalılar diye düşündük. İtalya'da alışveriş ve market sistemi değişik gerçekten. Şöyle ki şehrin göbeğinde özellikle turistik bölgede süpermarket kesinlikle yok. En fazla küçük büfeler var ve küçük şişe su 1-1,5 €. Hemen ş
Lille 2 Nisan 2023 günü Kortrijk'e çıktım. Lille'den Belçika'nın bu orta büyüklükteki kentine 2 saatte bir tren seferi var. Valizimi akşam kalacağım Airbnb'ye bıraktım ve yola çıkma nedenim olan yarışlardan ilkini seyretmek için yola koyuldum. Muazzam bir rüzgar ve soğukla, ara ara çiseleyen yağmurla ve Pazar günü olması hasebiyle kapalı dükkanlarla mücadele ede ede yarışın en önemli yokuşu olan Oude Kwaremont'a ulaştım. Yokuşa ve önemine gelmeden önce size nasıl bir yoldan gittiğimi anlatayım. Biraz da yarıştan bahsedip okuyuculara genel kültür aşılayayım isterim. Öncelikle Ronde van Vlaanderen nedir? Flanders turu olarak Türkçe'ye çevirebileceğimiz, ilki 1913 yılında Belçika'nın diğer halkı Wallon'ların düzenlediği Liege-Bastogne-Liege yarışına rakip olarak yapılmaya başlanan Flaman bayramıdır. Bu sene Brugge'den başlayan yarış toplamda 273 kilometre sürdü ve Oudenaarde kentinde sona erdi. Bu yarışı diğerlerinden ayıran özellik ise aşağıda payla
Yorumlar
Yorum Gönder