BELÇİKA-FRANSA 2023 6. Gün Tournai

 Tournai


Bugünün sabahında yola çıkarken instagramdan gideceğim şehri yazdığım bir story paylaşmıştım. Tournai, Belçika'nın eski şehirlerinden bir tanesi. Bu storyi "Tournai gözünden vurmaya gidiyorsun demek" diyerek cevaplayan şakacı bir arkadaşım sayesinde toplamda 1 buçuk saat sürecek olan ve bisiklet, tren ve otobüs kullanacağım bu yolculuğa neşeli bir şekilde başlamış oldum. Arkadaşlarım ve yeni tanıştığımda hikayelerimi anlattığım kişiler, yurtdışında böyle şeyler yapmayı nedense çılgınlık olarak adlediyorlar. Halbuki bana çok normal geliyor. 


Tournai hem konakladığım Kortrjk kentine yakın olmasıyla hem de Belçika'nın en eski şehri olmasıyla beni kendine çekti. Aslında trene atlayıp daha güzel bir şehir olduğundan emin olduğum Gent'e de gidebilirdim ama daha önce gittiğim şehirlere özellikle de bu kadar kısa süreli yurtdışı gezilerinde bir daha gitmek istemiyorum. Aynı strateji oyunlarında haritayı açmak için sürekli farklı yollar tercih etmek gibi bir alışkanlığım olduğu gibi. Tournai de kilisesiyle, müzesiyle ziyaret etmeye değer bir kentti. 


Şehre geldiğimde hemen turist bilgi merkezine uğradım. Bu tarz şehirlerde tourist pass varsa her yeri çok ucuza gezebiliyorsunuz. Ancak böyle bir uygulamaları yokmuş. Ben de bisikletime atlayıp müzelerin olduğu yerleşkeye doğru yola koyuldum. Aslında katedral daha yakındı ama onu sonraya bırakmayı tercih ettim. 

Burada iki tane yanyana müze var. Biri Doğa Tarihi Müzesi diğeri ise Güzel Sanatlar Müzesi. Doğa tarihi müzelerine ilgi duymaya geçtiğimiz yaz Almanya'ya yaptığım seyahatte ziyaret ettiğim Hessisches Landesmuseum Damrstadt'ın bu bölümünü gezerek başlamıştım. Tournai'deki müzenin de dünyanın ilk müzelerinden biri olması heyecanımı arttırdı. İki müze için de toplam 8 €'ya kombine bilet alıp gezmeye başladım. Çok büyük müzeler değildi bunlar. Darmstadt'tan sonra kolleksiyonu da bana çok zayıf geldi. Ama dışarıdaki kelebek çadırı ilgi çekiciydi. 







Primat bölümünde 29 numara homo sapiens yazıyor. Oraya da bir ayna koymuşlar. Böyle Avrupalı latifelerine denk geliyorum arada. 


Kara Mamba'yı da şuraya koyup rahmetli Kobe'ye de selam çakalım. Müzenin canlı bölümü olması da ilginçti. Özellikle yılanlar ve sürüngenler bölümünde envai çeşit hayvanı canlı olarak görebiliyorsunuz. Hayvanat bahçesi demek gerekir sanırım. Enteresan bir uygulama. 
Doğa Tarihi müzesini bitirdikten sonra kaldığım Airbnb'de yaptığım sandviçi müzenin parkında yemeğe koyuldum. Birden birileri Fransızca konuşarak yanıma geldi. Tournai Belçika'nın Walon bölgesi içerisinde yer alıyor ve burada yurttaşlar Fransızca konuşuyorlar. İçinde pasaport geçen bir şeyler anlattılar. Sonra pasaportumun yanımda olmadığını fark ettim. Müze girişinde unutmuşum. Soğuk terler dökerek koştum resepsiyona. Gişedeki görevli gülümseyerek bana uzatınca rahatlayabildim. Daha önce Bangkok'ta pasaportumun olduğu küçük çantayı takside unutup yüzlerce metre taksi peşinden koşmuştum. Oradan kalma travmam var. 
Bir önceki günden kalan yorgunluğum doğru planlar yapamamama neden oluyordu. Yemekten sonra gezmeyi planladığım sanat müzesinin açılmasına daha 1 saat vardı. Ben de aşağıya, şehir merkezine doğru yürümeye karar verdim. Meydanı biraz turladım. Sonra da gotik katedrali gezdim. 





Her ortaçağ şehrinde olduğu gibi Tournai'de de Markt isimli büyük bir meydan ve meydanın etrafına dizilmiş dükkanlar var. Kilise de klasik gotik dönem kiliselerinden. Ben bunun ağa babasını Speyer'de gördüğüm için bana etkileyici gelmedi. Zaten tadilatta olduğundan da içinde ve dışında iskeleler vardı. Bu ufak şehir turundan sonra Sanat Müzesine döndüm. 


 

Müze çok büyük olmamasına rağmen içinde Monet, Manet, Bruegel gibi ünlü ressamların eserleri bulunuyor. Ama bu müzeyle ilgili asıl önemli detay, mimarı Viktor Horta

musée des beaux-arts tournai

Art Nouveau'nün kurucusu olarak kabul edilen Mimar Viktor Horta'nın tasarladığı bu tek müze binası kaplumbağa şeklinde. İçini gezerken bir gariplik sezmiştim ama Türkiye'ye dönüp araştırdığımda ve uydu görüntüsüne baktığımda herşey daha net anlaşıldı. Normalde müze olması için çok da elverişli bir tasarım değil ama yine de yukarıdan çok güzel gözüküyor. 

Müze gezimin ardından Tournai'de yapacak çok da bir şey kalmadığını fark ettim. Belçika'ya gitmeyi planlarken başından beri "acaba bir butik bira üreticisine uğrayıp tadım yapabilir miyim" diye düşünüyordum. Brugge gezisinde turistik bir tadım aktivitesine katılmış, çok da keyif almıştım. Ama acaba küçük köylerden birinde bir üreticinin biralarını yerinde tatmak nasıl bir macera olurdu? Bunu merak ettiğim için bir gece önceden araştırmamı yaptım ve Tournai'den otobüse atlayıp Dotignies isimli kasabada otobüsten indim. 



  Aşırı sessiz ve sakin bir kasaba olan bu yerde bu butik biracıdan başka hiçbir şey yok. Biracının ismi De Ranke. Otobüs durağına da 10 dakika mesafede bulunuyor. Heyecanla bisikletime atlayıp mekana gittim. Hem güzel bir tadım yapar hem de öğle-akşam arası bir yemekle günü kapatırım diye düşünüyordum. 


Siz siz olun yurtdışında böyle çılgınlıklar yapmadan önce araştırmanızı iyi yapın. Meğer o gün barın çalışmadığı günmüş. İçeri girip çalışanlara acınacak gözlerle baktım ve herhangi bir ihtimalim olup olmadığını sordum. Tabii ki kapalı demek dışında bir şey yapmadılar. Hem o kadar yol gelip hüsrana uğramış oldum, hem acıktım hem de geri dönmek için saatte bir geçen otobüs dışında bir opsiyonum olmayan bir kasabada kalmış oldum. Neyse ki yurtdışı roamingim açıktı ve yanımda tamamen dolu bir powerbankle yola çıkmıştım. 



O dakikadan sonra aklımda tek bir çıkış yolu beliriyordu; bir an önce Kortrijk'e geri dönüp güzel bir akşam yemeği ile yorgunluğumu atmak. Le Tec uygulamamdan (Belçika Belediye Otobüsleri Birliği gibi bir şey) otobüs biletimi aldım. Gelen otobüsle Mouscron'a gittim. Oradan da koşa koşa yetiştiğim trenimle kaldığım şehrime geri döndüm. Eşyalarımı ve bisikletimi eve bırakıp hemen yemeğe çıktım. 

Adres daha önceden gözüme kestirdiğim Ribs 'n Beer isimli bardı. Burada sınırsız kaburga ve bira 35 €. Bugünden bakınca bir kişilik akşam yemeğine TL bazında bu parayı vermiş olmak çok fazla gibi gelse de aklınıza ortalama bir meyhanede masadan kaç Euro'ya kalktığınızı getirin.
4 farklı sos seçenekli kaburga var. Tabağınız bitmeye yakın garson gelip hangi sosla devam etmek istediğinizi soruyor. Ben 2 kaburga yedim. Zaten insan olan daha fazlasını yiyemez. 






 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde