Belçika 1. Gün Brüksel

Charleroi





Blogu açarkenki hedefim senede bir kez bir ülkeyi arabayla dolaşmaktı. Fakat Pegasus'un hınzır kampanyaları beni kışın göbeğinde Avrupa'nın Palandöken'i Charleroi Havaalanına indirdi.    
Gidiş-dönüş iki kişi toplam 398 TL'ye Belçika'ya gitmek gerçekten heyecan verici. Ta ki Charleroi Havaalanın İzmit'te olduğunu öğrenene kadar :) Genelde uçak bileti alırken en ucuzunu bulmayı amaçladığımdan indiğim havaalanın Sabiha Gökçen ayarında olması çok da umrumda olmaz. Özellikle Avrupa'da bir havaalanı yaparlarsa önce altyapısını yaparlar zaten diye düşündüğüm için şehre ulaşım konusunu çok kafaya takmam. Mesela Palermo'ya Ryan Air'ın belediye otobüsü ile adeta akbil basarak yaptığımız yolculukta da şehrin 30 km uzağına inmiştik ama Palermo'ya direk metro vardı orada. Ancak bu havaalanında toplu ulaşım yok!  Varsa da o ulaşım kesinlikle kolay yerde değil. Dönüş için araştırdığımda bir belediye otobüsü buldum ama ilk kez geldiğimiz -2 derece soğuk ve karla karşılaştığımız ücra bir havaalanında Fransızca tabelaları takip ederek bulamayacağımız bir yerde olduğu kesin. O yüzden de hemen çıkıştaki iki alternatif sizi karşılıyor. Shuttle otobüsü kişi başı 17 €, Dolmuş taksiler kişi başı 15 €. Kişi başı 30 €'ya uçak bileti alıp havaalanı transferi için 30 Euro ödemek biraz saçma gelse de hava çok soğuk olduğundan atlayıp taksiye ulaştık Brüksele.


Brüksel


Belçika'da bize bir sürpriz de Vodafone yaptı. Biz buranın Vodafone RED ülkesi olduğunu zannediyorduk. Eda'nın telefonuna uçaktan indiği gibi "bura Survivor, burda Vodafone geçmez" mesajı gelince ikimiz de yutkunduk zira Belgrad maceramızdan sonra ödediğimiz telefon faturası dün gibi aklımızdaydı. Bu yüzden Brüksel Midi diye tabir edilen tren istasyonuna vardığımızda mobil verilerimizi kapatıp GPS uydularını görebileceğimiz yerlere doğru yürüdük. Halbuki hemen orada metro istasyonu varmış. Neyse biraz dışarı çıkıp dolaşmış olduk Brüksel'in Bağcılarında. Bu sene İstanbul'da pek kış yapmadığından olsa gerek hava beynimizi dondurdu heralde.




Tren istasyonuna geri dönüp bilet makinasından 24 saatlik full akbil alarak metroya bindik. Burada da diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi metro ağı gelişmiş ve çok uzun yıllar önce tamamlanmış. Şehir merkezinde karşımıza çıkan bir alışveriş merkezine girip WİFİ bulduk. Buraların AVM'leri estetik açıdan çok güzel. Öyle yeni AVM binası görmedik hiç hepsi böyleydi.































Karnımızı doyurmak için bir çin restoranına girdik. Acılı ekşili çorba her yerde farklı galiba. Buradaki çok güzeldi. Buranın meşhur yemeği mevzusu biraz karışık. Aslında Belçika'ya özgü yemek Waffle, Çikolata ve Bira. Gördüğünüz üzere hiçbiri bir iskender değil. Yani karın doyurmuyor.


4'te kararan hava bizi biraz mutsuz etse de heryeri Christmas şeysi için aydınlatıklarından geceleri pek bi güzel oluyormuş onu fark ettik. Brüksel'de bir çok meydan, hepsinde de ayrı bir organizasyon var. 





 Bu meydanlarda insanın bu soğukta içini ısıtacak şeyler de satıyorlar, Glühwein gibi. İlk günümüz öğlen uçağı ile olduğundan şöyle bir şehrin genellerini çekelim, turistik aktivite kısmına yarın başlarız diye düşündük. Bir de bu kısa bir gezi olduğu için yanımıza sırt çantalarımız aldık ve ilk gün onlarla dolaşmanın ne kadar yorucu olduğunu farkettik. İşte bunlar hep tecrübe.  





Burası Brüksel'in en ünlü meydanı, nam-ı diğer Grote Markt . Belçika'da şehirlerin en büyük meydanlarına Grote Markt diyorlar. Büyük market anlamına geliyor olsa gerek. Yine yılbaşı eğlenceleri için buraya da ışıklandırma yapmışlar diye yazmak biraz haksızlık olur. Buraya girdiğinizde chiaroscuro biçiminde aydınlatılmış muhteşem mimarisi olan binalarla çevrili kapkaranlık bir meydan karşınıza çıkıyor. Geceleri burada çeşitli aralıklarla klasik müzik eşliğinde ışık gösterileri düzenliyorlar. 


Brüksel'deki ilk gecemizi Dünyaca ünlü olan ve neden ünlü olduğu pek de anlaşılmayan minnacık "Manneken Pis" heykelini görmeye giden insanları görmeye giderek bitirdik.



Hemen bu heykelin yanında ilk waffle'ımızı yiyelim dedik. Aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz seçenekleri kendi aramızda Türkçe tartışırken waffle dükkanındaki kızcağız bize Türkçe cevap verince hemen kızın aklını "yap abla sen bize kafana göre şöyle güzel iki tane" diyerek aldık. O kadar değilmiş Türkçesi orada doğduğu için. Bir de yazık 11 öyro edecek ama böyle demez mi. Dedik sen elini korkak alıştırma, biz zaten bu topraklara ayak bastığımız an kafada Euro-TL kurunu birebire çevirmişiz. Yoksa insan kafayı yer sürekli kur çarpımı yapmaktan. Şuncacık şeye 30 kağıt verdik gibi dövünmeleri hep dönüşte yapıyoruz biz.





Normalde Brüksel'de bir geceyi Couchsurfingden birinde geçirmeyi planlıyorduk fakat evin adresini haritada görünce sırtımızdaki çantalar bayağı bi ağırlaştı. Biz de hemen merkezde bir otel bulup geceyi burada geçirmeye karar verdik. Bu Mozart Hotel'i özellikle yazacağım çünkü merkezde, çok da pahalı olmayan küçük bir otel olmasına karşın çok enteresan bir dekorasyonu var. Ben de bu işlemeli ve tablolarla dolu duvarları görünce bizim Mustafa'nın yeni kamerası Sony A7S'i test etmek istedim. Elde biraz titriyor her DSLR'de olduğu gibi ama ışık algısı inanılmaz gerçekten de. Taşıması biraz sıkıntılı oldu ama çektiğim videoları kurgulayıp burada paylaştığımda buna değdiğini hissedeceğim galiba.



Belçika çok küçük bir ülke olduğundan bu gezimizde araba kiralamadık. Her yere trenle gitmek mümkün zaten ki bizim İtalya'daki gibi küçük kasabalara uğrayacak zamanımız da olamayacaktı. Şimdi siz diyeceksiniz "blogun ismi neden 3000 kilometre o zaman" diye, yaptığımız seyahatin haritasını aşağıda paylaşıyorum. Tüm yolculuk zaten 372 Kilometre.

Aşağıdaki de ilk günün yürüme hasılatı. Sırtımızdaki çantaları hesaba katarak inceleyin lütfen.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde