Almanya 2022 14. Gün Köln

 Köln

Cologne Iron Bridge

O yastıktan kafamı kaldırdım efendim. Baktım güneşe, 'Evet' dedim, 'Doğdu güneşim.' Tık elimi yüzümü yıkadım; güzel bir şarkı, güzel bir banyo... Üstümü başımı giyindim, sağlam bir kahvaltı, modumu yakaladım, tabi.




 Irına'nın rehberliğinde Köln'ü gezeceğim güne yukarıda yazdığım hislerle başladım. Videoyu bilenlerin dudaklarındaki tebessümü görebiliyorum. Kahvaltımız genelde pazarları yaptıkları, bree'li, camembertli, ev yapımı fındık ezmeli, salamlı, tereyağlı ballı bir kahvaltıydı. Çalışma günleri genelde müsli ya da gevrek yiyip işe gidiyor Alman arkadaşlarım. Hafta sonu ise kahvaltı ediyorlar böyle. Türkiye'de kahvaltıya hayran kalmışlardı. Bu alışkanlığı kendi hayatlarına da taşımışlar.
Kahvaltıdan sonra Irına'yla trene atlayıp Köln'e gittik.   


St. George Church

St. George Church



Kısa bir şehir turuyla gezimize başladık. Köln Katedrali'nin gölgesinde kalmasına rağmen yine de çok etkileyici bulduğum St. Martin Kilisesi'ni, sahil parkından, eskiden balıkçıların toplandığı şimdilerde publara ev sahipliği yapan renkli binaların amorsundan çektim. Sonrasında Eski market meydanı, belediye binası gibi yapıların olduğu eski şehir merkezini yürüyüp ikinci durağımıza geldik. 

Farina

Eau de Cologne

Irına beni Köln şehrinin Dünya'ya armağan ettiği kolonyanın mucidinin müzesine getirdi. Kolonyaya neden bu ismi verdiğimizi bilmeyenler için cevap işte tam karşınızdaki dükkanda. Burası 1709 yılından beri Köln'ün suyu anlamına gelen eau de cologne kokularını üretip satan firma. Farina aslında bu işin muhafazakarı. Bu koku işinin Dünya'ya yayılmasını sağlayan firma 4711 isimli bir parfüm üreticisi. Rakip şirket Almanya'da ve Köln'de o kadar ünlü ki belediye insanları banka kartlarının, şifreli kapılarının, bisiklet kilitlerinin şifrelerini 4711 yapmama konusunda uyarmak zorunda kalmış. 
John Marina Farina isimli İtalyan parfüm yapımcısı burada ilk modern parfümü yaratmış. Tarih boyunca tabii ki çeşitli kokular üretilmiş ancak Farina bu parfümü bir sisteme, reçeteye bağlayıp her seferinde aynı kokuyu üretmeyi başaran ilk kişi. Ürettiği bu ikonik kokuyu şöyle tarif etmiş Farina; "Benim kokum, yağmurdan sonra İtalya'da bir bahar sabahını; portakal, limon, greyfurt, bergamot, sitrus ve evimdeki çiçek ve otları anımsatıyor. Bana büyük bir ferahlık veriyor, duyularımı ve hayal gücümü güçlendiriyor."  Turun girişinde bileğinize bu tarihi kokudan sıkıyorlar. Bu sizin giriş biletiniz oluyor. Yaklaşık 1 saat süren tur boyunca kokunun teninizdeki değişimini de böylece deneyimlemiş oluyorsunuz. İçeride fotoğraf çekmek yasak. Bu tarz deneyim müzelerinde fotoğrafın yasak olması da bir bakıma haklı bir duruş. Evinizden oturup fotoğraflara bakarak asla yaşayamayacağınız bir tur bu. 
Rehberimiz bize girişte Farina'nın tarihini anlattı. Napolyon'un, şişesi bugünün hesabıyla 1000 €'yu bulan kolonyadan her gün bir tane bitirmesi ilgi çekici bir trivia bilgiydi. Bu sunumun ardından alt kattaki müze bölümüne geçtik. Burada da kokuların tarihi hakkında bilgiler edindik. Bir parfümün nasıl yapıldığını, kokuların neden bir baz, bir gövde ve bir de üst notası olduğunu öğrendik. Turun sonunda en alt katta burunlarımızı test ettiğimiz bir deneyim bölümüyle karşılaştık. Bize çeşitli esanslar koklattı rehberimiz ve tahmin etmemizi istedi. Kendime bu konuda çok güvenmiyordum ama 10 kokunun 6'sını bildim. Mağazadan çıkarken küçük bir şişe kolonyayı da hediye ettiler. Şimdi daha fazla hediyelik almadığıma pişmanım. Gelecekteki koku seçimlerim için de şunu öğrendim. Asla bir mağazada denediğin bir kokuyu hemen alma. Gövde ve bazının etkisini görmek için mutlaka o kokuyla bir gün geçir.  





Mozaik Pencere

Son iki yazıda pek methettiğim Köln Katedrali'ne sıra geldi. Büyüleyici boyutlarının yanında yapının içinde bazı ayrıntılar da dikkat çekiyor. Bunların başında piksel pencere geliyor. 2. Dünya savaşında bombalanan Köln şehrinde taş taş üstünde kalmamış. 2007 yılında katedralin güney büyük penceresine Nazi Soykırımı anısına bir tasarım yaptırılmak istenmiş. Çeşitli sanatçıların çalışmalarına bakılmış. En son Gerhard Richter'in "4096 renk" isimli 1974 tarihli tablosunun uyarlanması kabul görmüş. Kabul görmüşten kastım dönemin psikoposu ya da kilise çevreleri değil bu arada. Kent yönetimi böyle bir şeye karar vermiş. Şehir halkı da bu piksel pencere işinde ikiye bölünmüş. Soyut bir modern sanat eserinin, hem de akıl ve bilimi çağrıştıran bilgisayar tabanlı 4096 isimli bir eserden uyarlanan bir eserin en kutsal kiliselerine uygulanması koyu katoliklerin tepkisine neden olmuş. Ancak sonuçta artık bu yapılar kilise olarak değil sanat ve kültür mirası olarak görülüyor Avrupa'da. Kilise hakkında din alimlerinin çok da bir söz hakkı yok yani. Bizde Ayasofya'nın camiye çevrilip ibadete açılmasına, Kariye Müzesi'nin camiye çevrilmek için komple sıvanmasına bir de bu gözle bakmak lazım kanımca. Bunlar artık dini yapılar değil bence. Hatta Sultanahmet ve Süleymaniye için bile geçerli bu söylediklerim. Bunlar dinüstü mimari şaheserler artık günümüzde. O yüzden de kullanımları müze olarak devam etmeli düşüncesini savunuyorum. 



Gaffel am Dom

   Kiliseden çıkıp öğle yemeği yemek için yolun hemen karşısındaki Gaffel am Dom'a gittik. Burası dışarıdan o kadar da gösterişli olmayan ama Köln'ün çok meşhur restoranlarından biriymiş. Köln'ün yerel birası olan Kölsch eşliğinde öğle yemeği menümü yedim. Kölsch'ün hikayesini yazının akşam yemeği bölümünde anlatacağım.

Globetrotter



Yemek sonrası Irına beni cennete getirdi. Globetrotter, bir spor malzemeleri dükkanı. Ama ne dükkan! Ortasında kano ve dalış kıyafeti deneyebileceğiniz bir havuz var. En üst katında tehlikeli yerlere gitmeden önce danışıp aşı olabileceğiniz bir tıbbi danışmanlık bölümü var. Beleş kahve ve su alabiliyorsunuz içerideki kiosklardan. Daha önceleri kutuplara seyahat edecek olanlar için -30 derece test odası bile varmış. Artık kaldırmışlar. Bisikletle dünya turu yapanların bir kısmının neden Almanya'dan çıktığını çok iyi anladım burayı gezince. Hangi hava koşulunda neye ihtiyacınız olursa hepsi burada vardı. Ben Türkiye'de 3-4 bisiklet çantası alternatifini bir ay arayıp anca buldum. Burada tek reyonda 20 alternatif bisiklet çantası vardı. Gerçekten bıraksalar bir tam gün çıkmazdım ama gezecek daha çok yer vardı. O yüzden kahvemizi içip Globetrotter'a veda ettik. 






Alışveriş caddesinin sonunda dev, ters dönmüş dondurma heykeline kadar yürüdük. Böyle şehir heykelleri hele absürt olunca cazibe merkezi haline getiriyor mahalleleri. Turistler bu külahın fotoğrafını çekmek için buraya geliyor. Gezimizin bu kısmında Irına bir scooter kiralamayı teklif etti. Daha önce bir kez Martı'ya binip çok da memnun kalmamıştım ama Almanya'da bu scooter işi fazlasıyla yaygın. Bir de şehir çok küçük bir şehir değil. Böyle bir yöntem mantıklı geldi. Tier, Voi, Lime gibi bir çok şirket var. Irına sağolsun kendi telefonundan bana bir scooter ısmarladı. Scooterla üniversite kampüsünü ve gölünü, Köln camisini ve Kölner Grüngürtel denilen yeşil kuşak parkını gezdik. Yeşil kuşak parkı eski şehir surlarını ve sur çevresindeki yeşil alanları kapsayan büyük bir şehir parkı. Tüm şehri boydan boya geçiyor. Araç trafiğine kapalı. Kuşak bazen geçtiği yerlerde büyük parklara da açılıyor. Bu fikir çok hoşuma gitti. Çoğu Avrupa şehrinde parklar çok önemli bir yer tutuyor. Köln şehir parkları açısından yaşadığı fakirliği bu mükemmel fikirle aşmış. 800 Hektarlık bir yeşil alan yaratan bu düzenleme şehre nefes aldırıyor. Karşılaştırma yapabilin diye yazayım, Taksim Gezi Parkı 3,8 Hektar. 






Şehir gezimizden sonra Erik'i işyerinden almaya gittik. Hazır gitmişken de şehrin, Köln katedrali ve TV kulesi dışında tek yüksek binasının en üst katına çıktık. Burası bu yükseklikte inşa edilmeye izin alabilmiş tek yapı. Normalde şehrin silüetindeki Katedral görüntüsünü bozacak herhangi yüksek bir yapıya izin verilmiyor ama bu binaya bir şekilde izin çıkmış zamanında. Erik de bu iş merkezindeki bir yazılım şirketinde çalışıyor. Hadi biraz canınızı sıkayım Türkiye'deki okurlarım. Erik bisikletle tam 1,5 sene süren geziye çıkmadan önce şirkete demiş ki ben işi bırakıyorum. Onlar da demişler ki; olur da dönmek istersen ilk bizi ara. Gezi sonrası aramış ve haftasında işine geri dönmüş. Şimdi de sıfırdan yaptırdıkları villada haftanın 3 günü home-ofis çalışıyor. Geri kalan 2 gün de buraya geliyor. Erik 6 senedir iş hayatında. Kazandığı parayla bir elektrikli otomobili yıllık olarak kiralamış, bir taraftan da ev yaptırmış. "Biraz kredi borcumuz var ama Allah'a şükür iyi yaşıyoruz" diyor. Ben de işte bu sene 18. profesyonel iş yılımı geçiriyorum. Fena bir hayat yaşamıyorum ama at kadar borcum var buna karşılık da herhangi bir mülküm yok. Saygılar Türkiye. 





İş çıkışı akşam yemeği için Brauerei Päffgen isimli birahaneye geldik. Burası Erik'lerin özel misafirlerini getirdikleri çok eski bir birahane. Buranın ünlü birası Kölsch insanların ortaçağlardan beri hanlara gidip içtikleri bir bira. Limonata bardağı gibi bir bardakta getiriyorlar.  Takribi 200cc olduğu için de bizim mırra gibi sürekli dolduruyorlar. Burada garsonlar maaş almıyorlarmış. Sattıkları biradan komisyon alıyorlarmış. O yüzden tepemizdeki espritüel abi bizi sürekli darlayıp bir tane daha içirmek için türlü laflar soktu. Irına'nın bir hamilelik şüphesi olduğu için içmek istemedi. Sebebini söylemek istemeyince de nüktedan garsonumuz içeriden bir kinder çikolata getirip büyüklere bira çocuklara çikolata diye rencide etmekten uzak durmadı. 
Tabağımdakini merak edenler için birada uzun süre kısık ateşte pişirilmiş bir uyluk olduğunu söyleyebilirim. 



Yemek sonrası, hafif çakırkeyf halde köprüye doğru yürürken, tüm gün gezmekten kocaman olan ayaklarımızı roma havuzuna sokmaz mıyız bi beş dakka dedik. Sonra günbatımına doğru köprüden geçmek için yürümeye devam ettik. 2. fotoğraftaki uyarı tabelası gördüğüm en saçma şeylerden biriydi. Köln Flarmoni binasının mimarı olan arkadaşımız, parlak bir fikir olduğunu düşünerek salonu, şehrin en işlek yaya yollarından birinin altına yapmış. Üstüne de böyle bir meydan tasarlamış. Sorun şu ki, insanlar tepede yürüyünce salonun akustiğine etki ediyor. O yüzden ayda 3000 € maaş alan sarı yelekli güvenlikçi abiler, konser olduğunda bu meydanın etrafını çevreleyip gelip geçenlere "öte yandan hemşerim" diyorlar. Ya bu ne aymazlıktır asadasdşakjsdşka. 






   Şehrin simgelerinden biri de demir köprü. Hohenzollern Köprüsü adındaki köprünün korkuluklarında tabii ki aşklarının sonsuza kadar sürmesini isteyen binlerce Köln'lünün kilitleri var. Daha önce Frankfurt'ta da anlatmıştım bu miti. Köprüden karşıya geçtiğimizde nehrin kenarına yapılmış çok güzel bir alan gördük. Burada günbatımında gençler biralarını alıp nehrin kenarına oturup muhabbet ediyorlar. Müzik çalanlar, dans edenler... Tam bir yaz eğlencesi. Şehrin karşı tarafındaki bölge Deutz adını taşıyor. Ünlü Köln Fuarı da bu bölgede. Şansıma Dünya'nın en büyük oyun fuarlarından biri olan gamescom da o günlere denk gelmişti. Gitmeyi düşündüm ama neden gitmemeyi tercih ettiğimi bir sonraki günün yazısında anlatacağım. 


Gün batarken Erik'lerin elektrikli arabasına atlayıp eve döndük. Yorgunluğu atmanın en güzel yolu evdeki huzurmuş. Yukarıda görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok. 

Tüm günün videosu da burada;






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde