Almanya 2022 16. Gün Köln - Berlin

 Köln


Kavimler göçü isimli blog yazıma hepiniz hoş geldiniz. Bir reklam filmi için yaptığımız zoom toplantısının ortasında gizlice bir sekme açıp gidiş dönüş uçak biletlerimi aldığımda elimde kesin olan sadece iki lokasyon vardı. 12 Ağustos Stuttgart ve 30 Ağustos Berlin. Bu iki şehir arasında 18 gün boyunca bazen trenle bazen bisikletle hangi şehirlere uğrayacağım, nereleri göreceğim, ne yaparak zaman geçireceğim belirsizdi. İtiraf ediyorum ki bunu planlamak en az seyahatin kendisi kadar zevkliydi benim için. 15 gün boyunca bölgesel trenleri kullanarak görmek istediğim çoğu yeri gördüm. Dönüş biletimin tarihi yaklaşınca da kendimi Berlin'e atacak bir yol bulmak için çeşitli opsiyonları değerlendirdim. Almanya'da hızlı trenler de çok iyi çalışıyor ancak fiyatları uçak bileti fiyatlarına yakın. Özellikle son dakikaya kaldıysanız yer bulmanız da imkansıza yakın. Bu yüzden gözümü karartıp bir tam gün sürecek bölgesel tren aktarmalı 554 kilometre yolu göze almaya karar verdim. Bu yolculuğun zorluğunu bir şeye benzetmem gerekirse, İstanbul'dan İzmir'e şehirler arası minibüslerle gittiğiniz düşünün. 


Canlarım Irına ve Erik'e teşekkür ettikten sonra bisikletime atladım ve üstüme yağmurluğumu geçirdim. Almanya'da ilk defa hava biraz çiseliyordu. Tren istasyonuna doğru giderken rüzgar iyiden iyiye etkisini hissettirmeye başladı ve yağmur da bastırdı. İlk defa yağmurda bisiklet sürerken tahmin ettiğimden yavaş gidiyordum. Eyalet geçen Bielefeld trenini kaçırırsam tüm planım bozulacaktı ve aktarmaları kaçıracağım için en az 2 saat gecikmiş olacaktım. O yüzden can hıraş pedallara asıldım. 

Trenin gelmesine 2 dakika kala istasyona vardım ama fotoğrafta da göründüğü gibi bittim. Güne bu kadar heyecanlı başlamayı planlamamıştım. Neyse ki bütün gün trende oturup kitap okuyup müzik dinlediğim bir gün olacağından böyle başlaması çok da canımı sıkmadı. 


Böyle bir rotayı çoğu insan göze alamaz. Gezgin olmanın en güzel tarafı bu bence. Kendine meydan okuduğun bir konu seçiyorsun ve kafanın dikine gidiyorsun. Hayatın çoğu alanında asla böyle bir insan olmamama rağmen konu seyahat olunca kendimi böyle meydan okumaların ortasında bulmaktan gocunmuyorum. 

Magdeburg

Green Citadel Magdeburg

Yol boyunca görebildiğim kayda değer tek yer Magdeburg şehri oldu. 2 tren arası 40 dakika zaman vardı. Ben de Magdeburg şehrini bisikletimle şöyle bir dolaşayım dedim. Kent meydanındaki kilisede hatıra fotoğrafımı çektim. Sonrasında Gaudi'nin Barselona'sından fırlamış gibi gözüken bu binayı fark ettim. Burası Friedensreich Hundertwasser isimli sanatçının son mimari projesiymiş. Biraz araştırınca abinin çok entersan fikirleri olduğunu gördüm. Kalıp Manifestosu ve Kutsal Bok Manifestosu (The Holy Shit manifest) farklı düşünceler. Bu binanın ismi de Green Citadel yani Yeşil Kale. Şehrin silueti konusu çok tartışılmış bu bina yapılırken. Bir sanayii ve ticaret şehri olan Magdeburg'a uyumuyor diye itiraz eden çok olmuş ama sanat aykırıdır işte. Ben beğendim. Zira şehirde başka bir şey de var gibi gözükmüyordu. 



Berlin'e tahmin ettiğim zamanda ulaştım. Yolculuk çok da yorucu olmadı. İstanbul'dan arkadaşım ve eski kız arkadaşımın eşi Okan'ın evinde beni şampanyalı bir karşılama bekliyormuş. Şaşırdım ve sevindim. Alışık değilim böyle şeylere. Alev o dönem İngiltere'de animasyon eğitimi aldığı için maalesef karşılaşamadık. Keşke o da olsaydı, görüşmüş olurduk. Fotoğraftaki de Okan'ın arkadaşı Friedrich. Berlin'de kalacak yer bulmak çok zor olduğundan herkesin evi dolu. Eğer bir arkadaşınızın evi varsa önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Ben gittiğimde onun da tatilinin son günüymüş. Bir gece evi paylaştık. 



Taverna Platia

 Evde çok vakit geçirmeden Okan bizi bir Rum meyhanesi olan Taverna Platia'ya götürdü. Berlin'e geldim diye kebap yiyecek değildim heralde :) Tam bir ege sofrası ve güzel şaraplarla karnımızı doyurduk. Yemek sonrası Friedrich hadi ortamlara akalım diyince hayır demedik. Berlin'in meşhur gece hayatını görmeden dönmek olmazdı. 


Berlin'de gece hayatı asla bir barlar sokağı mantığında işlemiyor. Mekanlar hep şehrin uzak yerlerine dağılmış durumda. Havaalanı yolunda bir mekanın çok methini duymuş olan arkadaşımız bizi buraya sürükledi. Mekanın önüne vardığımızda delicesine bir kuyruk olduğunu gördük. Cumartesi akşamı Berlin'de partilemek instagramdaki gibi olmuyormuş. Bir de üstüne yağmur başlayınca yaşımız gereği efendi gibi evimize dönme fikri daha ağır bastı. Aslında kuyruğun yanında bir el arabasıyla seyyar olarak bira satan ve portatif hoparlöründen müzik çalan, kesin Türk olduğunu düşündüğüm abiden birer bira alıp iki saat sıranın bize gelmesini beklerken sıradaki diğer insanlarla sosyalleşebilirdik. Zaten sistem de genelde buymuş. Sen içeri girene kadar kendine bir çevre ediniyorsun. Biz uğraşamadık o yağmurda. Atladık tramvayımıza, evimize döndük. 
Bir sonraki yazı Almanya 2022'nin son yazısı olacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde