Almanya 2022 17. Gün Berlin

 Berlin


Bradenburger Tor

Berlin'de geçireceğim iki günün ilkine, kaldığım evin yakınında bir cafede Okan'la bir şeyler atıştırıp kahve içerek başladık. 

Audréy Cafe

Audréy Cafe isimli bu şirin yerde egg benediktimizi yiyip portakal suyumuzu içerek tam bir pazar kahvaltısı yaptık. Cafede garsonluk yapan güzelce kızın üstündeki tshirt kahvaltı boyunca dikkatimi çekti. Boticelli'nin Venüs'ün doğuşu tablosu boylu boyunca tshirtün üstüne basılmıştı. Okan hesabı öderken ben de "bir daha böyle bir cümleyi nerede kuracam" diye kendime cesaret verip kıza "Güne, Boticelli'nin Venüs'ün Doğuşu tablosuyla başlamayı hiç beklemiyordum. Sayende günüm daha güzel başladı" dedim. Kız teşekkür etti ama kıpkırmızı oldu. Bu kadar utanacağını tahmin etmemiştim. Okan da "böyle şeyler burası için aşırı beklenmedik" diyerek şaşkınlığını ifade etti. Kız hayatı boyunca böyle bir söz duymamış bile olabilir dedi. Bana çok garip geldi bu durum. Bu kadar basit bir günlük kompliman neden bu kadar "olağanüstü" olsun ki?


Kahvaltıdan sonra bisikletime atladım ve yukarıda da göreceğinizi üzere KANT Caddesini takip ederek en çok görmek istediğim müzelerden biri olan Gemaldegalerie'ye doğru pedalladım. 

Caravaggio

Vermeer

Boticelli

    Müzeyi göstermeye Caravaggio, Vermeer ve Boticelli resimleriyle başladım ama burası tam bir cennet. Özellikle Bruegel ve Bosch'un en önemli tabloları bu müzede yer alıyor. Böyle müzelere, daha önce kitaplarda ya da internette rastladığınız tabloları kendi gözlerinizle görmeye geliyorsunuz ve pek de hakim olmadığınız ressamların eserlerini öğrenip ayrılıyorsunuz. Benim için Gemäldegalerie de böyle oldu. 

Jan Van Eyck



Marinus van Reymerswaele

Hieronymus Bosch

Yukarıdaki ilk resim hayranı olduğumu daha önce de belirttiğim Jan Van Eyck'in Kilisedeki Meryem (Madonna in the Church) tablosu. İkinci tablo ise daha önce adını hiç duymadığım ama resmi sanki daha önce görmüşüm gibi hatırladığım Marinus van Reymerswaele isimli ressamın vergi memuru tablosu. Üçüncüsü ise Hieronymus Bosch'un Aziz Anthony'nin Ayartılması altarı. Bu altar, orjinali Lizbon'da olan bir tablonun yeniden yapılmasıymış. Yeniden yapan ressamın kendisi olduğundan sergilenebiliyor. Normalde böyle müzelerde kopya eserler yer almaz. Özellikle Bosch'un eserinde bugün yapay zekayla hazırlanan fantastik resimlere benzer çizimler dikkati çekiyor. Sağ üst köşedeki uçan balığa binen köylüler ve sol üst köşede kanatlı gemi figürleri resmin içinde kaybolduğunuzda sizi sürreal bir dünyaya sürüklüyor. Bu öyle bir eser ki ayrıntılarını incelemek için bir saat baksanız bile yeni bir şey keşfedebilirsiniz. Bosch'un en ünlü eseri olan "Dünyevi Zevkler Bahçesi" tablosu da benzer yapıdadır ve muhteşemdir. Aşağıda paylaşıyorum. Prado'ya da gitmek lazım. 

Dünyevi Zevkler Bahçesi

Gemaldegalerie'nin bir mobil uygulaması var. Müzeyi gezmeden önce uygulamayı indirip eserlerin kodlarını uygulamada bularak gezerken ingilizce anlatımlarını dinleyebilirsiniz. Müze deneyimi böyle daha güzel oluyor. Daha uzun sürüyor müzeyi gezmeniz ama istediğiniz eserler hakkında bilgiler alarak esere bakmak ufku iki katına çıkartan şeylerden biri bence. 

Shiso Burger

 Müzenin ardından acıkan karnımı doyurmak için Shiso Burger'e geldim. Kendi ekmeğini yapan bu hamburgerciyi Okan tavsiye etmişti. Chili Limon Burger'i kaçırmadım tabi ben de. Yemekten sonra Okan'ın bir diğer tavsiyesi olan Teufelberg'e bisikletle gitmeye karar verdim. Berlin tam bir bisiklet şehrine dönmüş durumda. Trafikte öncelik her zaman bisikletlilerde. 

Teufelberg

Teufelberg, yani şeytan dağı, Berlin'in en yüksek tepesi. Günbatımını izleyebileceğiniz en güzel yer. Berlin Amerikan yönetimindeyken buraya bir radar üssü kurulmuş. Duvar yıkıldıktan sonra atıl kalan mekana sokak sanatçıları gelip grafitiler yapmışlar. Artık girişte bilet kesilen bir açıkhava parkı gibi bir yer olmuş. Gün battıktan sonra girişleri kapatıyorlar. Ben bu bilgiyi almış olmama rağmen çok bisiklete binmekten beynime yeterli oksijen gitmediği için olsa gerek, unutmuştum. 1 saat 15 dakikada 16 km yol yaptım ve girişe geldiğimde park kapanmak üzereydi. O yüzden maalesef giremeden geri döndüm. Tepeyi çıkmış olduğumla kaldım. Bir dahaki Berlin seyahatime giderim artık. 


   Eve dönüp bisikleti bıraktıktan ve biraz dinlendikten sonra meşhur Berlin gecelerine akma zamanı gelmişti. Valizimde kalan son temiz kıyafetleri giyip googledan biraz araştırma yaptıktan sonra gideceğim yeri seçtim. Trene atlayıp club'a ulaştım. Girişte güvenlik Almanca kimlik sordu. Ben pasaportumu yanıma almamıştım ama abinin tipinden çok da yabancı olmadığını anlayarak Türkçe "Ehliyet var abi, olur mu dedim". Geç geç dedi öfleyerek. İçeri girip leş müzikler eşliğinde, gençken bile yapmayacağım bir eğlence ortamında iki saat geçirdim. Cin-toniğin ucuz olması dışında bir esprisi yoktu ortamın. Sonra çıkışta gece 2 gibi Lidl'dan sıcak sandviç alıp açlığımı bastırdım. Berlin gerçekten uyumayan bir şehir. Bunların hepsini pazar günü yapıyor olmam da cabası. Oradan bir mekana daha gidip bir saat de orada takıldıktan sonra geceyi noktaladım. 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde