Belçika 4. Gün Antwerp - Gent - Brugge

Antwerp


Belçika'da denize yakın şehirlerde hava hep açık, karasal bölgelerde de hep kapalıymış gibi bir izlenim oluştu bende. İşte bu Antwerp'deki çatıkatından dün doğumu.

Geceden bu şehri bir günde bitirdiğimize karar verdiğimiz için sabah kalktığımızda istikametimizin Gent olacağını biliyorduk. Zaten Gent'e de gidince Belçika'nın doğusundaki Liege dışında bütün büyük şehirlerine gitmiş olacaktık. 


Bu kaldığımız mahallenin kilisesi. Pazar sabahı olmasına rağmen ayine çok rağbet yoktu. Paşalar Cumartesi geceleri hızlı yaşadıklarından olsa gerek. Pazar günü zaten her yer kapalı. Diğer çoğu Avrupa şehrinde olduğu gibi.


Bu da mahallemizin makarnacısı. Burada konuşulan dil Flamanca zaten yeterince kaba bir de böyle ironi yapıp hepten kabalaşıyorlar. Ne istediniz güzelim ingilizcemizden. İşin enteresan tarafı merkezde olmamasına rağmen tüm restoranlar cumartesi akşamları tıklım tıklım oluyor. Böyle ismi olmasına rağmen.


























Burası da çin mahallesi. Biraz göstermelik gibi geldi bize ama bir cadde boyunca çin marketleri, restoranlar falan var. Bir Chinatown'da olması gerekenleri barındırıyor yani.






Hemen Chinatown'un karşısında ise Antwerp'in en ünlü sanat eseri binası duruyor. Antwerp Tren İstasyonu. Burası 2014 yılında dünyanın en güzel tren istasyonu seçilmiş. Garip bir peron sistemi var. 7 katlı, her katta iki peron var. Bizdeki istasyonlar hep düzayak olduğundan bize ilginç geldi.
Biz Gent üzerinden Brugge'e gidecektik. O yüzden bileti buradaki herkesin yaptığı gibi makinadan almaktansa bir bilene sormak daha doğru geldi. Her yerde bilet makinaları var olmasına rağmen 4 bankolu bir gişe de mevcut. Gittim durumu anlattım. Adam bize indi-bindi'li Brugge bileti verdi. Kişi başı 16 € tuttu. Belçika'da araba kiralamamamızın bir nedeni de işte bu. Zaten mesafeler kısa, biletler de ucuz.

Gent'e uzanan yol boyunca küçük küçük köyler ve kasabalar geçtik. Benim kafamı en çok bulandıran şey aşağıdaki manzaraydı.



Burası gerçekten de öyle yaldır yaldır güneş alan bir ülke değil. Burada doğan çocukların Urfa'da doğanlar gibi başka yere gitmeden yazın 50 dereceleri hissetme ihtimali de yok. Ama neredeyse her evin çatısında güneş panelleri var. Belçika'da milyon kişi başına düşen kurulu güneş enerjisi kapasitesi 2650 MW. Türkiye'deki rakam 9 MW. 9 evet sadece DOKUZ. Tam da burada "Gezi yazısı yazıyorsun, kendine gel" diyerek aşağıda iki ülkenin güneş potansiyeli haritalarını paylaşıyorum ve bu mevzuya uzun uzadıya girmek istemiyorum zira blog gitgide politik bir hal almaya başlayacak diye korkuyorum. İsteyen rakamlara cleantechnica sitesinden ulaşabilir.


Gent

Gent'e ulaştığımızda çeşitli yerlerimizin donmasına sebep olacak bir soğuk karşıladı. Sulu sepken denilen cinste bir yağmurla birlikte.



Tren istasyonundan merkeze direk tramvay var. Çok soğuk olduğundan biletle falan hiç uğraşamadık. Kimsenin de sorduğu yok zaten. Gent'e uğramaktaki en büyük niyetim Hubert Van Eyck'in başlayıp Jan Van Eyck'in tamamladığı ünlü Altarpiece of Ghent tablosunu yerinde yani St. Bavo Katedrali'nde görmekti. Katedral ve tablo tadilattaymış ama tabloyu yine de görebiliyorsunuz. Tabi içerideki kalabalıktan bir şey anlarsanız.


4 € karşılığında içeri girebiliyorsunuz ve eğer sabrederseniz en öne bir saatte geçip tablonun orjinalini
inceleyebiliyorsunuz. Blogu okuyanlar bilir Eda'nın resim sanatına olan aşkı tarif edilemez derecededir. O yüzden içeri girdikten 15 saniye sonra "Hacı çok kalabalık bura ya, ben dışarıda bekliyorum sen işini bitir gel" diyerek dışarı çıktı. Beni de tablo ve 20 metrekare odada ilkokulda sanat tarihi dersi almış 100 turistle birlikte tabloyu incelemeye bıraktı. Dışarıda bekliyorum derken dışarısı eksilerde olduğundan bunun bir bağlılık testi olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Telefonun kamerasından zoom yaparak birşeyler görmeye çalışsam da içerideki karakterler 12 panelden oluşan tablonun her bir santimetrekaresini incelediğinden ben de daha fazla sabredemedim. Gerçi insanlar da haklı. Tablodaki ayrıntıları gördüğünüzde bu kadar küçük figürleri ancak mikroskop ile çizmiş olmalı diye düşünüyorsunuz. Dönüp arkamı odadan çıktıktan sonra kilisenin bedava olan kısmında da şöyle bir tur atayım dedim.


Katedralin duvarındaki bu abiler burada görev yapmış piskoposlar ve onların portreleri. Böyle bakınca orta çağdaki insanlar gibi düşünebilirsiniz ama tablolar sizi yanıltması burası 1990-2014 arasındakilerin resimleri. 



Katedralin çıkışına doğru bir odaya girdiğimde Altarpiece of Ghent'in birebir boyutta bir reprodüksiyonunu gördüğümde adeta şoke oldum. İçerideki sıkışıklıkla uğraştığıma mı yanayım, hiç bir şey göremeden 4 € verdiğime mi bilemedim. Burası bomboştu. Zaten bir sanat eserini sanat eseri yapan şey ne kadar güzel olduğundan önce dünyada tek oluşu. Taklidini daha iyi de yapsanız insan orjinalini görmeden tatmin olmuyor. Yoksa buraya kadar gelmenin ne amacı olsun. Adamlar çiçek gibi site yapmış Closer to Van Eyck diye...

Katedralden çıktığımda Eda'nın beleş wifi bulmuş olduğundan çok sıkılmadığını görünce rahatladım.
Sonuçta gezimizi böyle saçma sapan sanat sepet işleriyle baltalamamalıydım.
Burada size bir android uygulamasından bahsetmek istiyorum. izi.travel uygulaması bize Gent gezimizde sesli rehberlik etti. Uygulamaya çeşitli belediyeler, müzeler kent ya da müze hakkında rehberler ekliyor. Uygulamayı başlattığınızda size sizden gps'i açmanızı istiyor. Böylece yerinizi biliyor ve önüne geldiğiniz yapı ile ilgili konuşmaya o konuma geldiğinizde başlıyor.




Gördüğünüz üzere burada da meydanlar Chrismasçılarla dolu.


Buradaki bakkaliyenin camına yapıştırdıkları afişle buranın aslında ne kadar soğuk olduğunu anlatmaya çalıştıklarını düşünüyoruz. Uyursan ölürsün misali.





Buraları hızlı geçiyorum zira çok soğuktu biz de biraz hızlı geçmiş olabiliriz.







Bu resimler Gent'e gelen turistlerin olmazsa olmazları. Gent'in mimarisi Antwerp'e de Brüksel'e de benzemiyor. Biraz daha korunmuş bir yer gibi burası.



Burası da Gent Kalesi Gravensteen. Burada Christmas münasebeti ile Winter Wonder Castle diye bir organizasyon yapmışlar. Çok büyük beklentiyle girmemek lazımmış tabi. Biz onu çıkarken anladık.
Yine de bizim bazı antik kalelerimizi gezerken hep aklıma takılan "ya bu insanlar burada nasıl yaşıyorlarmış" sorusunu kısmen de olsa yanıtlamışlar.



Beni bilirsiniz, mevzu bahis merdivense gerisi teferruattır şiarıyla gezilerimi süslerim. Bu konuda Eda'nın yüz ifadesi de bana nasıl destek olduğunun adeta bir nişanesi :)


Bu ortaçağda ne işkence yapmışlar arkadaş. Ne kadar ortaçağ kalesi gezdiysek mutlaka bir köşesinde "böyle işkence yapıyorduk işte" diye bir bölüm var.









Bu kardeşlerimiz ülkenin flaman ve valon bölgelerinin bölünmesi için yürüyüş yapıyorlardı. Bi gürültü, bi nümayiş ama karışan görüşen yok. Polis de yok. Tekrar edeyim anlamayanlar için bu gençler ülkenin bölünmesini istedikleri için bu soğukta sokağa çıkmış bağırıyorlardı. Biz Türkiye'de yüzde 200 vergi verdiğimiz benzin için protesto amaçlı yürüsek hemen ümüğümüzü sıkarlar, adamlar bölümek için yürüyüş yapıyorlar. İfade özgürlüğü böyle bişey işte. Neden bölünmek istiyorlar kısaca onu da anlatayım. Ülke zaten idari olarak olmasa da fiziki olarak bölünmüş durumda. Güney Fransızca konuşulan bölge, kuzey de Flamanca konuşulan bölge. Buradaki Flamanca Hollanda dilinin bir lehçesi aslında. Ama bunlar da bi değişik. Hollandalı gibi hissetmiyorlar bu kuzeyliler. Güneyliler de Fransız gibi hissetmiyorlar. Ne gibi hissediyorlar o konuda da belli bir şey yok özellikle yeni nesilde. Çünkü onlar iki kuşak önceki insanlar gibi hayatlarında hiç fransızca konuşan insan görmeden yaşamıyorlar. Aksine hem flamanca hem de fransızca öğreniyorlar. Bu mevzu aslında biraz da ekonomik. Kuzey zengin güney görece olarak fakir. Bizden fakir olmasın. İtalya'da da böyle bir sorun vardı mesela, Floransa'da yemekten yüzde 22 vergi alınırken sicilyada vergi yüzde 10 oranındaydı. Avrupa'da İspanya, İngiltere gibi ülkelerde de bu bölünme mevzusu konuşulmaya başladı. Tabi benim gönlümden geçen ülkesiz, milletsiz tek dünya. Her zamanki tezimi yeri gelmişken öne süreyim hemen. Genel din teoremine göre insanoğlu zaten Adem ve Havva'dan gelir. Bilin bakalım onlar hangi milletti? Velev ki evrim var ve komple maymundan geliyoruz. Valon ya da Flaman maymun olduğunu sanmıyorum dünyada.


Gent gezimiz bir yaz günü olsaydı büyük ihtimalle daha uzun sürebilecekti ama böyle soğuk olamaz. Artık son bölümde akşam yemeğini de çok kafamıza takmadan Brugge'e uzamaya karar verdik. Yukarıdaki dolaplar ise bu geziyi mümkün kılan tren istasyonundaki emanet dolapları. Yalnızca 3 € karşılığında dolaba sırtınızdaki heybeyi buraya iteliyorsunuz ve özgürce gezebiliyorsunuz. Buradan bıraktığımız çantalarımızı alıp atladık Brugge trenine.

Brugge



Gün batımında Brugge'e varmıştık. Aslında trende giderken Paris'e Brugge'den direk hızlı tren olduğunu gördük. "Acaba mı?" diye bir düşündük ama Brugge çok tatlış bir şehir çıktığı için burayı zayi etmek istemedik. Sokakları, evleri, tarihi binalarıyla Floransa'dan sonra Avrupa'da en sevdiğim şehir ünvanını aldı Brugge.




Çok bi şahane otelimize yerleşirken günün yürüyüş özetini aşağıda sunuyorum.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde