Çin - Xi'an Yolculuk günü ve 1. gün

Xi'an


Kız arkadaşımla yaptığım seyahatlerden bir blog oluşturmayı düşünerek başladığım ve nasıl olduğunu anlamadığım şekilde görüntü yönetmeni arkadaşım Fırat ve onun hiç bir şeyden mutlu olmayan midesinin maceralarına dönen yazı dizilerime hoş geldiniz. Size, bir belgesel için İpek yolunun başladığı yere, Xi'an şehrine yaptığımız yolculuğu anlatacağım. Çin, Türkiye'nin Uygur Türkleri ile ilgili olaylara tavrı nedeniyle vize almanın çok zorlaştığı bir ülke. Yazıya buradan başlamanın doğru olduğunu düşünüyorum. Bir kere Çin'e vize almak için gideceğiniz şehrin belediyesine Çin'den bir firmanın davetiye başvurusunda bulunması gerekiyor. O ıslak imzalı belge buraya kargoyla geliyor. Ali express kargoları gibi de değil üstelik, ziyadesiyle uzun sürüyor gelmesi. Biz 4 kişi için başvurduk mesela, Çin bize 2 kişi için bu belgeyi verdi. Eylül başında başvurduk, Ekim ortasında 29 Eylül girişli 3 aylık vizemiz çıktı. 


Gece 01:50'de kalkacak ve toplam yolculuk süremizin 17 saat 50 dakika olduğu serüvenimize başlamaya 6 saat kala THY uçağımız 5 saat rötar yapınca benim biletleri alırken savuşturmaya çalıştığım tüm jetlag ihtimalleri kucağımızda güne başladık. İstanbul-Guangzhou gibi uzun uçuşlarda size tavsiyem Seatguru gibi sitelerden uçağınızın içinde bedavaya ayırtılabilecek en güzel koltuğu seçmeniz. Bizim uçağımız Boeing 777-300 ER modeldi. 79 $'lık acil çıkışlar haricinde bacaklarımızı uzatacağımız en güzel koltukları check-in açıldığı gibi ayırttım. 

Şemada gördüğünüz 42. sıranın orta koltukları çok konforlu duruyordu. Uçağa bindiğimizde rötar yapan uçağımızın koltuk sıralarının değiştiğini görünce büyük hayal kırıklığına uğradım. Zira bizim 42'miz o muhteşem koltukların bir sıra arkasında kalmıştı ve uçak doluydu. Durumu THY kabin görevlilerine söylediğimde hiç tahmin etmediğim bir olağanüstü hal ilan ettiler. Öncelikle yanımızda oturan çinli ablayı tabiri caizse ensesinden tuttukları gibi arkada bir koltuğa fırlattılar. Ardından yol boyunca bize latte getirmelerden tutun da, yemekleri önce bize sormalarına kadar bir çok ayrıcalığı hissettirdiler sağ olsunlar. Uçaktan inerken ne iyi olmuş da istediğimiz koltuğa oturamamışız dedik kendilerine de. 



Bağlantılı uçağımız, ilk uçağımız rötar yaptığı için biz Guangzhou hava alanına indiğimizde kalkmıştı. İlk defa böyle bir tecrübe yaşadığımdan yolculuğun bir rehber niteliğindeki bu bölümünü de paylaşıyorum. Uçağı kaçıracağınızı fark ettiğinizde ilk uçuş öncesinde Atatürk Havalimanı içindeki THY bilet satış gişesine gidin. Durumu bildirin. Biletinizi nereden almış olursanız olun, bu durum onların sorumluluğunda olduğu için size diğer uçuşun alternatifini sunmak zorundalar. Genelde de zaten zorluk çıkarmıyorlar. Biz check-in öncesi durumu bildirdik ve Guangzhou'dan Xi'an'a olan yeni uçak biletlerimizi aldırdık. Burada kimsenin bilmediği en önemli konu devreye giriyor. Eğer ikinci uçuşunuzun boarding pass'ini ilk uçuşunuzdaki check-in sırasında alamamışsanız çok dikkat edin. Bagajınızın bağlanmama ihtimali var. Gece Guangzhou'ya indiğimizde minik bir havalimanı olmadığını farkettik. Fellik fellik THY görevlisi aradık ama bulamadık. Pasaport kontrolünden sonra check-in deskleri dolaşmaya başladık. Uzaktan bir THY logosu gördük. Ona doğru koştuk. Çinli abla düzgün İngilizcesiyle biz sizin için otel ayarlamasını yaptık zaten deyince rahatladık. Diğer uçağımız sabah 6:35'teydi. Ablaya sorduk bagajlar da gelir di mi diye. Minnacık gözlerini pörtleterek "Bagajlarınızı almadınız mı?" diye sordu. Bağlıydı bizim dedik. O da bize zihniyeti en iyi anlatan cümleyi kurdu. Çin'e giren her şey kontrol edilir. Uluslar arası uçuşlarda bağlı bagaj olmaz. Sonra ben koştur koştur gümrüklü alana geri dönmeye çalıştım. Birkaç über güvenlikten bizim ablanın telsiz anonsu sayesinde geçtikten sonra kayıp bagaj bölümünde kuzu gibi yatan valizlerimi aldık. Hava alanında döviz bozdurmak çok basit ve pahalı. Sorgusuz sualsiz çeviriveriyorlar ama şehirde öyle değil. Önümüzdeki yazıda nedenini anlatacağım.

    
Taksiyle otele gittik. Sabah 5'te servis olduğunu söylediler. Biz de yorgunluktan 1 saatte nasıl yetişeceğimizi düşünmeden uyuduk. 

Hatalar zincirinin başlangıcı da bu gevşek otel servisini beklememiz oldu. Hava alanına indiğimizde elimizde malzemeler ve valizlerle koşturarak yanlış check-in deskinde 15 dakika da sıra bekledikten sonra bizi uluslar arası transfere yönlendirdiler. Oradaki abi "çok geç kalmışınız ama yaaa!" dediğini düşündüğüm bir çinceyle hayıflanarak bizi öne aldı. Valizleri paketlediler hızlıca. Burada çakmak, kibrit, lithium ion batarya gibi bazı şeyler alt bagaja verilmiyor. En hassas oldukları noktanın bu olduğunu indiğimizde fark ettik. Ama o kadar acelemiz vardı ki bütün kamera ve ışık bataryalarını bir çırpıda sırt çantamıza aldığımıza inanarak verdik valizleri.


Uçağa koşarken teknolojik bir memleketle karşı karşıya kaldığımızı yüzümüze çarpan bu hologram ablayla karşılaştık. Ardından sıkı bir güvenlik aramasından sonra uçağa doğru koştuğumuzu gören bir golf arabası biletlerimizi kontrol etti. 2-3 ingilizce kelimeyle bize "Yalnızca 20 TL farkla siz de uçağınıza yetişmek istemez misiniz?" diye sordu. Tabi ki kabul ettik medeniyet gibi medeniyet diyerek. Kapıda bizi hadileyen Çinli ablaya da teessüflerimi bildiriyorum buradan. Öyle kolayla mı geliniyor ta İstanbul'dan yani.




Chinese Southern firmasıyla yaptığımız uçuşun sabah 7'deki kahvaltısı efenim. Kıymalı makarna, şekerli yoğurt. Sebepsiz.

Hava alanına indiğimizde bagajlarımızdan içinde benim giyeceklerim olan valizin gelmediğini fark ettik. Bagaj kayıp bölümüne gittik. Orada tabi ki ingilizce bilmeyen bir hanfendi bana teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak yardımcı oldu. Telefonundaki çeviri uygulamasıyla bagajımda 2 lithium ion bataryanın kaldığını ve zabıt tutulduktan sonra 13:30 uçağıyla valizimin geleceğini söyledi. Bir iletişim numarası alıp şehre doğru yola koyulduk.




Bu yukarıda gördüğünüz sisli bir Xi'an günüymüş gibi görünebilir ama maalesef bu hava kirliliği. 



Bu resimde de kirli olmayan bir gün ile kirli olan bir gün arasındaki farkı görebilirsiniz. Biz 5 günde ölmeyiz diye düşündük.
Bu kirliliğin en temel sebebi çevredeki ağır sanayii fabrikalarının üretimde kömür kullanmasıymış. Fakat  2017'de yapılan düzenlemeyle kömür kullanımı eyalette yasaklanmış, temiz enerjiye geçiş emredilmiş. Burada öyle devlet teşvik versin yapalımcılık yok. Eğer devlet bir şeye karar veriyorsa kanun koyuyor. Kanunlara uymayanı da henüz görmemiş kimse. Kanunlar o kadar katı ve net uygulanıyor ki suç oranı çok düşük. Şehirde de bu dönüşümü fazlasıyla hissediyorsunuz.  Örneğin benzinli motorsiklet kullanımı yasaklanmış. Elektrikli kullanmak zorundasınız. Yüzde 100 elektrikli araçlar da yollarda oldukça fazla. Aşağıda elektrikli araç şarj istasyonunu şehrin göbeğinde görebilirsiniz.





İlk gün az uyku ve uçak yorgunluğunun etkisiyle zombi gibi dolaştık şehri. Büyük Vahşi Kaz Pagodası'na giremedik, saat dolayısıyla kapalıydı. Ama meydanı da gayet güzeldi gezmek için. Elektrikli taksiye de bindik. Normal taksiden biraz daha pahalı ama insan mutlu hissediyor parasını verip çevreyi koruyunca. Kendi markaları BYD'nin ürettiği otomobilin menzili 300 KM.









Yukarıdaki kocaman cadde, sağlı sollu binalar hep sanat merkezleri, konser salonları. Bu caddeyi eski mimariye göre düzenlemişler. Ortasında heykeller var. 24 saat müzik yayını yapılıyor açık havada. Bir sanat enstalasyonunun içinde yürüyorsunuz. Cadde, Pagoda'ya kadar yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda ve gördüğünüz üzere inanılmaz simetrik. Hiç boş beleş bir medeniyet olmadığını ilk günden anladık Xi'an'ın. 1994 yılında bu aşağıdaki fotoğraf çarpık betonarme binalardan oluşan bir karmaşaya sahipken, şimdi aynı yerde müzeler, konser salonları ve parklar var.



Daha anlatacak çok şey var ama yazılar uzadıkça okumaya imtina edeceğinizi düşünerek burada bölüyorum.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde