Almanya 2022 11. Gün Koblenz - Eltz Burg - Bad Breisig

 Koblenz

Burg Eltz

Uzun ve güzel bir gün için Koblenz'deki kale odamda uyandım. Bu şehirde dünyaca ünlü bir bisiklet markası olan Canyon'un fabrikası ve deneyim merkezi vardı. Buraya kadar gelmişken uğramadan geçmeyecek kadar bisiklet tutkumun olduğunu daha önceki yazıları okuyanlar anlamışlardır. 

Canyon


Canyon

Canyon

Canyon


Katlanır bisikletimle deneyim merkezine ulaştım. Yine bisiklet dostu bu şehirde, ana cadde en çok bana aitmiş gibi pedalladım ve bundan yine çok keyif aldım. 
Girişte bir bankoda size bir form doldurtuyorlar. Kafanızdaki soruları yanıtlayıp size uygun bisikleti deneyimlemenizi sağlamak için de bir görevli tahsis ediyorlar. Önce almak istediğiniz bisikleti nerede süreceğinizi anlatıyorsunuz. Sonra size uygun ideal bisiklet ölçüsünü bulmak için bacak uzunluğunuzu ölçüyorlar. Ardından da size çeşitli seçenekler sunuyorlar. Siz, sevdiğiniz modeli seçince de içerideki depodan sizin boyunuza uygun olanını getirip test sürüşüne çıkartıyorlar. 
Ben hem şehir içinde hem de kısa turlarda kullanabileceğim, konforlu bir opsiyon olarak Pathlite 5 modelini tercih ettim. Yalnızca 1000 $ olması dışında hiç bir sorun yoktu. Elimdeki bisikletleri satıp bunu almayı yine de düşünüyorum. Özellikle tek aynakolu çok küçük olmasına rağmen, 11'li arka rublesinin müthiş geniş bir varyasyona sahip olması beni bayağı şaşırttı. Düz yolda rahatlıkla hızlanmanıza imkan veren, yokuşlardaysa dilinizi dışarı çıkartmadan sanki düzlükte gidiyormuşsunuz gibi tırmanmanızı sağlayacak bir konfor sunuyor.  


Koblenz

Deutsches Eck

Koblenz

Canyon'dan sonra biraz Koblenz şehrini gezdim. Ortadaki Deutsches Eck yani Almanya'nın köşesi isimli bu anıtta Alman imparatoru 1. Willheim'in  devasa heykeli,  Moselle ve Ren nehirlerinin birleştiği köşede 125 yıldır Almanya'yı selamlıyor.  Heykelin altındaki kaidede ise "İmparatorluk hiçbir zaman yıkılmayacaktır, siz birlikte ve sadık kaldığınız sürece" yazıyor. Sonrasında neler olduğunu hatırlıyorsunuz. 1. ve 2. Dünya savaşları, Almanya'nın ikiye bölünmesi vs. Gerek var mıymış bu kadar büyük konuşmaya. İlk fotoğraftaki bina ise bir üniversiteye aitmiş. Günün beni en çok heyecanlandıran diğer planı için Koblenz'de daha fazla vakit kaybetmeden trene atladım ve Eltz Kalesi'ne doğru yola çıktım. 



Eltz Kalesi

Seyahate çıkmadan önce rotamı belirlerken baktığım, ölmeden önce görmem gereken yerler listemin içinde Eltz Burg yani Eltz Kalesi de vardı. Bu kaleye 2 kasabadan ulaşılıyor. Turistlerin çoğunun tercih ettiği kısmen daha kolay olan rota Wirscheim kasabasından gidilen yoldu. Ben Eltz Kalesinin kendi ormanının içinden treking yapılarak çıkılan dağ yolunu tercih ettim. Diğer yol daha yokuşsuz olmasına rağmen daha uzundu. Bir de kaleye ulaşımı araştırmaya çok zaman ayıramamıştım. 2 €'ya kasabadan kalenin yakınına shuttle servis olduğunu da o yokuşu tırmandıktan sonra öğrendim. Yine de pişman olmadım. Ormanda tek başıma yarım saatlik bir dağ tırmanma aktivitesi de yapmayacaksam neden tek başıma Almanya'ya gezmeye gelmiştim ki. 
Moselkern kasabasında trenden indim. Eltz kalesine giden yolla ilgili çok da fazla bilgi tabelası göremedim. Bisikletime atladım, internetim de olmadığından yer yön bulma hislerime güvenerek yola çıktım. 2.2 Kilometre pedalladıktan sonra Eltz Burg'a çıkan patika yolun başlangıcında bulunan 
Landhotel Ringelsteiner Mühle isimli otel restoranda öğle yemeğimi yedim. Bir alman klasiği olan Kartoffeln ve yine aynı salam kaşarlı salatayı tercih ettim. Bu en ucuz ve doyurucu yemek heralde. Normalde hep farklı lezzetler denemeye çalışırım ama nedense bu böyle denk geldi. 
Yemeğin ardından bisikletimi ve kocaman çantamı otelin önündeki bisiklet park demirine kilitleyip kaleye doğru yürümeye başladım. 

Burg Eltz

Burg Eltz

Burg Eltz

Eltz Kalesi'nin içinde fotoğraf çekmek yasak. Burası özel bir ailenin mülkü olduğundan müze kısmını da bu aile işletiyor. Eltz ailesinin ismi, ilk olarak 1157 yılında Kutsal Roma Germen İmparatorluğu hükümdarı 1. Frederick Barbarosa'nın bir belgesinde, onun vasalı olarak geçiyor. 1268 yılında kalenin ilk bölümünü yaptıran Rudolf von Eltz'in üç torunu tahtı paylaşamıyor ve topraklar üçe bölünüyor. Ancak bir sorun var. Kimse kaleyi terk etmek istemiyor. O yüzden de ormanın içinde yükselen bu kayanın üstündeki kaleyi de üçe bölüyorlar. Sonraki 500 yıl boyunca birbirleriyle muhattab olmadan kaleyi dikine büyütmeye devam ediyorlar. Yapıyı kendi gözlerinizle görünce iyi ki bozuşmuşlar da böyle muhteşem bir mimari eser ortaya çıkmış diyorsunuz. Bizde olsa savaş çıkar, hayatta kalan kardeş her şeyi alırdı büyük ihtimalle. Tarih boyunca böyle olmuş. Burada da karşımıza tartışma, uzlaşma, uzlaşamasa bile anlaşma kültürü devreye giriyor. 

Burg Eltz

Burg Eltz

Burg Eltz

Kalenin içini Almanca ve İngilizce anlatımlar yapan tur rehberlerinin eşliğinde geziyorsunuz. İngilizce tur için yarım saat ila bir saat arasında beklemeniz gerekebiliyor. Ben bir saat bekledim. İçeride fotoğraf yasak olduğu için yukarıdaki fotoğrafları websitesinden aldım. Beni yapının içinde en çok etkileyen yer, toplantı salonu oldu. Kalenin Game of Thrones atmosferinde gezerken bu toplantı salonuna girdiğinizde ortaçağdan kalma bir anı yaşadığınız hissediyorsunuz. Eltz topraklarında yaşayan tüm vasal ailelerin flamaları ve toplantı masasının hemen üstünde duran soytarı figürü çok etkileyiciydi. Bu soytarı figürünün anlamı bu kapıdan giren herkesin her şeyi söylemeye, eleştirmeye hakkı olmasını simgelemesiymiş. Soytarının karşısındaki gül figürü de bu odaya savaşın giremeyeceğini simgeliyormuş.  

Burg Eltz

Burg Eltz

Burg Eltz

Atlas

Kalenin hazineler bölümünde 2. Viyana Kuşatmasından ele geçirilen Osmanlı savaş aletleri de vardı. Bu kadar batıda, çoğu savaştan izole kalmış bir ailenin Osmanlı'ya karşı savaşmak için 800 kilometre ötedeki Viyana'ya gitmesine şaşırdım. Yazıyı yazarken şöyle bir karıştırdığım Kahraman Şakul'un 2. Viyana Kuşatması, Yedi Başlı Ejderin Fendi isimli kitabına da aşık oldum. Hemen okumam gerekiyor. 
En alttaki heykel de Herkül, Kronos ve Atlas'ın dünyayı omuzlarında taşımasını betimliyor. Gümüş figür çok etkileyiciydi. Bir replikasına sahip olmak isterdim. Tam kütüphane süsleyecek figür. 

Kaleden ayrılırken dikkatimi çeken bir detay da kalenin kafesindeki makul fiyatlardı. Burası gerçekten dağın başı. Hiç bir alternatifiniz yok. Ona rağmen yemek ve kahve fiyatları şehirdekiyle aynı. Müze mağazasından buzdolabı magnetimi alıp geri dönüş yoluna koyuldum. Dönüşte de bu fantastik yapının fotoğraflarını çekmeye doyamadım. 

Eltz Kalesi

Bisikletime ulaştığımda hiç bir sürprizle karşılaşmadım. Çantam da, suluğum da yerli yerinde duruyorlardı. Trene binmeden önce nehir kenarında bir kahve içtim. Sonra trene binip Koblenz'e geri döndüm. Ertesi gün planımda Bonn'da uyanmak ve güne müze gezerek başlamak vardı ancak Bonn'da otel fiyatları çok pahalıydı. O yüzden hızlıca booking'ten çevrede ucuza konaklanabilecek bir yer aradım. Bu arayış beni Bad Breisig isimli küçük bir kasabaya getirdi. 


Bad Breisig


İskender Yediler

  Bu tanımsız yol üstü kasabasındaki restoran üstü 4 odalı otele 50 € verdiğim için akşam yemeğini marketten alacağım şeylerle ucuza kapatmak istedim. Bisikleti kilitleyip markete doğru yürümeye başladım. Karşıma yukarıda gördüğünüz malikane ve heykellerle dolu bir park çıktı. Bu küçücük kasabada bile mimari ve sanat etkileyici. Parktaki heykellerden birisi de 8 yaşında ailesiyle Almanya'ya gelip burada yaşamaya başlayan Türkiye kökenli İskender Yediler'e aitti. 



Zeki Demirkubuz otelleri benzeri otelime geri dönüp marketten aldığım makarna salatası ve orman meyveli kefirle pek de ziyafet sayamayacağım bir yemek yedim. Nehir kenarındaki şehirdeki sivrisinek sorununu çözmek için de otelin verdiği losyonu vücuduma sürüp uykuya daldım. 

 Bir buçuk saat bisiklet üstünde, 16 bin adım da yayan olarak efor sarf etmiş olduğum gün çok daha fazla yorulmuş olmalıydım. Ancak 11. gezi gününüzde vücudunuz da buna alışmaya başlıyor. 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde