Almanya 2022 4. Gün Heidelberg

 Heidelberg

Heidelberg

Karlsruhe sabahı erkenden bisikletime atladım, pazarları kapalı olan eczanelerden dolayı pazartesiye kalan ağrı kesici sorunumu halletmek ve Karlsruhe'ye veda edip trenle Heidelberg'e gitmek için yola çıktım. 



Karlsruhe'de ve genel olarak çoğu Alman şehrinde böyle yolun sağ tarafında sadece bisikletlilere ayrılmış yollar var. Eğer yol ışıklarda sağa dönüyorsa araçlar önce sizin şeridinize geçmenize izin veriyor sonra sağ şeritte kendilerine ayrılmış yere geçiyorlar. Özellikle böyle büyük caddelerde bisiklete öncelik vermeyen şoförlerle hiç karşılaşmadım. İlk günlerde biraz tedirgin oldum ama sonlara doğru artık yola bakmıyordum bile.


 Heidelberg'e giden trende bilet kontrolörüne ilk defa telefondaki Deutsche Bahn uygulamasından qr kodu okutarak biletimi gösterdim. Çok kontrol olmuyor normalde. 18 gün boyunca toplamda 3 kez biletimi kontrol ettiler. 



Heidelberg

Almanya'da çoğu tren garında valiz emaneti için bozuk parayla çalışan dolaplar var. Benim planım da valizimi dolaba koyup şehri rahat rahat gezmekti ancak tüm dolaplar dolu olduğundan şehre kadar yine valizimle gitmek durumunda kaldım. Planım Heidelberg Kalesini gezmek olduğundan belki orada bir dolap bulurum umuduyla şehre pedalladım ama kalenin bu kadar yüksekte olduğunu hesaba katmamıştım. Meğer kaleye bir teleferikle çıkıyormuş ve teleferik ücreti de giriş biletinin içindeymiş. Tabi bisiklet almıyorlardı yukarıya. O yüzden yaklaşık yarım saat bu valizle ne yapacağımı düşünerek bir aşağı bir yukarı turladım bu ortaçağdan kalma ve bozulmamış şehri. En sonunda cesaretimi toplayıp son fotoğraftaki kahveyi içtiğim kafenin sahibinden bir kaç saatliğine valize göz kulak olmalarını rica ettim. Birilerinden bir şeyler istemek beni oldum olası germiştir. Mesleğimle oldukça tezat bir karakter yapısı sergilediğimi düşünüyorum bazen. İşim birilerinden bir şeyler istemek üstüne çoğu zaman. Çalışırken birilerinden bir şey rica etmek de kabus benim için o yüzden. Burada alt tarafı kimseye zararı olmayan bir çantayı bir kaç saatliğine kafenin bir köşesine bırakmayı istemek için yarım saat küçücük şehirde akla karayı seçtim, bir düşünün size o telefonları açarken kendimle ne kavgalar veriyorum. 
Bisikleti hemen arka sokağa kilitleyip kalenin yolunu tuttum. 

Heidelberg Kalesi

Heidelberg


Heidelberg bir Roma şehri. En önemli özelliği 1386'da kurulmuş olan Heidelberg Üniversitesi'nin Almanya'nın en eski üniversitesi olması. Şehir halen bir öğrenci şehri fakat mimari olarak iyi korunmuş olduğundan turistlerin de ilgi odağı. Kaleyse 12. YY'da yapılmış ancak şuan çoğu bölümü harabe halinde duruyor. İçeride bir eczane müzesi, günbatımında Neckar nehrini ve şehri izleyebileceğiniz bir açık teras ve bir de devasa şarap fıçılarının olduğu, restorana çevrilmiş bir mahzen bulunuyor. 




    Kale gezimin ardından hazır valiz yüküm üstümde değilken eski şehri de bir gezmek istedim. Heidelberg'in kalbi boyunca uzanan bizim İstiklal Caddesine benzer, trafiğe kapalı bir caddesi var. Hauptstraße diyorlar yani anayol.  Gördüğünüz gibi Almanlar çok analitik insanlar. Almanya'nın en romantik şehri dedikleri yerin en bilinen caddesine verdikleri isim bu. Şafak Salda bir videosunda söylemişti sanırım Fransa'yı baştan başa kat eden otoyolun ismi "Route de Soleil" yani "Güneş Yolu", Almanya'yı kuzeyden güneye kat eden ve Berlin'le Münih'i bağlayan otobanın ismi A9. 


Yol boyunca sağlı sollu eski restoranlar, cafeler, kitapçılar var. Yeni nesil mağazaların da sayısı az değil. Ana caddeye açılan böyle güzel sokaklar var. Mimarisi bozulmamış bir ortaçağ şehri. Cadde üstlerinde bu tarz turistik şehirlerde hep sokak çalgıcıları olur, burada kuyruklu piyanosuyla bir sokak çalgıcısı vardı. Her şeyin über'i Almanya'da sayın seyirciler. 






Celal Şengör hep derdi, Avrupa'da eski bir şehrin kitapçısına girip raflarda dolaşacaksın, karşına hiç tahmin etmeyeceğin şeyler çıkacak diye. Ben de bu motivasyonla Antiquariat Hatry isimli bir kitapçıya girdim. İçeride 1700'lerden kalma kitaplar gördüğümde enteresan bir tarih içinde dolaşma duygusu hissettim. Raflarda pek çok eski kitap vardı. Neredeyse hepsi Almancaydı tabi. 250-300 €'ya Platon'un Devlet'inin bir hayli eski bir baskısına sahip olabiliyorsunuz. Bu kitapçıda 2-3 saat geçirsem, kıyıda köşede kalmış, buranın müşterisinin ilgi alanına girmediği için satılmamış, Osmanlı Tarihi ile ilgili bir kaynağı gün yüzüne çıkartabileceğimi hissettim. Hani piyango çıksa, çok zengin olsan ne yaparsın diye sorulan insanlar hemen mülke yönelik cevaplar verirler ya, bende o sorunun cevabı eğer vaat edilen meblağ gezme isteğimi doyurmanın çok ötesinde astronomikse, parayı en çok harcayacağım yer, muhakkak sahip olduğumda "eşsiz" hissettirecek bir şeyler olurdu. Hayal ettiğiniz evde kirada oturmak mı, yoksa kira öder gibi taksit ödeyip pek de içinize sinmeyen bir muhitte kendi evinizde oturmak mı sorusunun cevabı benim için çok belli. Belki de bu yüzden 20 yıldır çalışmama rağmen mülksüzüm. 



Geziden dönüp blog yazmaya oturduğumda gezdiğim yerlerle ilgili araştırmalar yapıyorum. Bazen karşıma "keşke daha önce araştırsaydım" dedirten yerler çıkıyor. Kısa süreli seyahatlerin kaderi de bu işte. Bir şehri asla hak ettiği kadar gezemiyorsunuz. Yukarıda gördüğünüz yer Studentenkarzer denilen eski bir hapishane. Üniversite burayı almış ve grafiti yapılmasına izin verip böyle bir müzeye çevirmiş. Ben de önünden geçmişim ama görememişim. 




Çok gezdiğim için artık karnım acıkmıştı ve bir şeyler yemek için bir yerler arıyordum. Sabah bisikletle geçerken tesadüfen bahçesini gördüğüm bu restoran, aslında şehrin ortasında Heidelberg Üniversitesi'nin yemekhanesi. Umumi bir Restoran gibi çalışıyor. Eğer öğrenci kartınız varsa açık büfeden 100gr'ı 92 Cent'e yemek alabiliyorsunuz. Heidelberg turistik olduğu için pahalı bir yer. Öğrencilerin rahat okuyabilmesi adına bu tarz ayrıcalıklar şehrin her yerinde var. Bira alırken bile. Ben Gæste olduğum için 100 gr'ına 1,94'ten schnitzel, salata ve içeceğe 8,30 € ödedim. Yine de ucuz ve lezzetli bir yemek yemiş oldum. 



Daha önce de bu blogda warmshawers.com sitesinden bahsetmiştim. Bisikletle gezenlerin birbirlerini ağırladıkları bir oluşum. Ben de daha önce İstanbul'da bir kaç kişiyi ağırlamıştım, Heidelberg'de de Üniversite'de doktora yapan bir Rus çift beni ağırladı. Bana yerel biralardan ikram ettiler, Rusya-Ukrayna savaşından bisikletle seyahate, sinemadan ilişkilere bir çok şey konuştuk. Sonra salona attıkları bir şiltede rahat bir uyku çektim. Çünkü ertesi gün kendime bir hedef noktası olarak seçtiğim Philosophenweg için iyice dinlenmem gerekiyordu. 4. Gün'ün videosu tam bir vlog videosu oldu. Tavsiye ederim. 









  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde