Almanya 2022 5. Gün Heidelberg, Speyer, Mannheim

 Heidelberg

Heidelberg

Heidelberg, haritamda işaretli çok yer barındıran yorucu yolculuğumun, olayları biraz akışına bırakıp, günü yaşayarak yarını düşünmediğim ilk yeriydi. Sabah uyanıp Alman yaşamının üzücü yulafa süt dökülen kahvaltı ritüelini yaşadıktan sonra beni misafir eden çiftle vedalaşıp ünlü Philosophenweg'e doğru pedallamaya başladım. 

Philosophenweg

Heidelberg

Bu yokuş Heidelberg şehrini karşıdan gören bir manzaraya sahip bir tepeye çıkan bir patika. Adını, Almanya'nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi'nde zamanında profesörlük yapan Hegel, Jaspers, Max Weber gibi isimlerden almamış bu yol. Üniversitenin eskiden sosyal bilimler okumak için zorunlu tutulan Felsefe eğitimi veren fakültesi şehrin bu tarafındaymış. O yüzden de öğrenciler dersten sonra buraya çıkıp konuşurlar, düşünürler, tartışırlarmış. Öğrenci ve filozof kelimelerinin eş anlamlı kullanımı da etkili olmuştur diye düşünülüyor. 


Yukarıda yalnız turistlerin birbirlerine destek olması kuralının karşılığında elde ettiğim, terli bir şekilde götünden solumasına rağmen manzarada mutlu poz veren insan isimli çalışmamı, Koreli bir diğer yalnız turistin objektifinden görebilirsiniz. 
Bisikletle, hele de sağ tarafında 14 kiloluk bir çanta asılı bir bisikletle çıkması hiç de kolay olmayan bir yoldu ama bisiklet tutkusunu besleyen şeylerden biri de buna benzer meydan okumalar diye düşünüyorum. En başından hedeflerimden biri olarak düşündüğüm bu yokuşu çıkmayı başarmak inanılmaz bir motivasyon sağladı bana. Belki de bu sayede aşağı inip günün geri kalanını şehirlerarası bir bisiklet serüvenine çevirdim.  

Heidelberg
 


Yokuşun diğer tarafından şehre geri indim. Biraz daha dolaşmak istedim. Neckar nehri üstündeki köprüde çok güzel bir kapı var. Şehrin ana girişiymiş eskiden. Sokak aralarında dolaşırken yukarıdaki fotoğraflardan da anlayacağınız üzere medikal marihuana işi yapan bir dükkana rast geldim. Burada kenevir, Hollanda'da olduğu gibi yasal değil ancak bu tarz medikal girişimlere de izin veriyorlar anladığım kadarıyla. Dükkan kapalıydı, derinlemesine bilgi edinemedim konu ile alakalı. 


  Yine buradaki favori restoranım olan üniversite yemekhanesine gidip öğle yemeğimi Rhein-neckar Zeitung gazetesine göz atarak yedim. Bölgeye yağmur geldiğini lise ve üniversitede aldığım Almanca derslerinden kalan bilgilerimle öğrenmiş oldum. Sonra Unesco Dünya Kültür Mirası listesindeki Speyer Katedralini görmek için bisikletle yola koyuldum. 



Almanya Bisiklet Yolu


Dahon D8

Bu 25 kilometrelik yol güzergahı üstünde tarlaların arasından Eppelheim, Schwetzingen gibi küçük kasabaları geçtim. Bu yolculuğumun tamamını sadece bisikletliler için yapılmış yollardan giderek tamamladım. Rotamın içinde orman, şehir, tarla, sanayii hatta Ren nehrini geçen bir köprü bile vardı ama bisiklet yolu hiç bitmedi. Cihangirde oturan, havanın güzel olduğu her hafta sonu bisikletle çıkmaya can atan ancak her seferinde yol güvenliğinden endişe ettiği için çoğunlukla dışarı çıkmaya cesaret edemeyen biri olarak bu yolculuk bana inanılmaz geldi. Hayallerimin yolunda gidiyorum gibi hissettim. Şehirlerde de zaten bisiklet kullanımı çok rahat Almanya'da, ancak şehirler arası son resimde sol üstte gördüğünüz tabelaları takip ederek yoldan hiç çıkmadan rahatlıkla gezebiliyorsunuz ve karşınıza neredeyse hiç araç çıkmıyor. Bazen tarlalardan traktörler çıkabiliyor ki onlar da geçiş önceliği sizin hakkınız olduğu için bisiklete yol veriyorlar. 
Bu son fotoğrafta aklıma geleni yazmadan duramayacağım. Bu yol ayrımındaki küçük İsa heykeli ve sunak, bana Witcher'daki Defender of Faith görevini hatırlattı. Oyunda bağnazlara yardım etmeyi kendime yediremeyip başarıyla tamamlanmadı yazmasına göz yumduğum tek görev oydu.

Speyer Katedrali

Speyer Katedrali

Speyer Katedrali

Speyer Katedrali

Speyer Katedrali batının en iyi korunmuş Romanesk Katedrali olarak değerlendiriliyor. Çok büyük ve görkemli bir yapı. Gotik dönem öncesine tarihlendiği için Avrupa'da görmeye alıştığımız, heykellerle, işlemelerle, uçan payandalarla süslenen katedrallerden biraz farklı. Daha fazla bilgi almak için size 2 yol sunuyorum. Benim yalan yanlış yorumlarımı içeren ama okumanızı gerektirmeyen aşağıdaki 1 dakikalık videoyu izleyebilir ya da SPEYER KATEDRALİ linkinden doğru bilgiye ulaşabilirsiniz. 



Katedralin kapanmak üzere olduğunu gördüğüm için bisikleti şuradaki demirlere alelacele bağlamıştım. Valizin de güvenliğini sağlayacağına inandığım tek şey bisikleti bağladığım kilidi, valizin tutma askısından geçirmemdi. Geri döndüğümde her şey yine bıraktığım gibiydi. Canım güvenlikli Almanyam yaaa. 

Bir kaç dükkanın wifi'sini kullanıp sosyal medyaya fotoğraflar yükledikten sonra Speyer'de gün batınıma doğru yola koyulmanın vaktinin geldiğini düşündüm. Hedefimde direkt tren olan Mannheim vardı. Heidelberg ve Mannheim çok yakın şehirler. Mannheim turistik değil, daha çok öğrenci şehri olarak biliniyor. Bu günün akşamında bir çılgınlık yapıp otel ayarlamadan ne yaşarım onu deneyimlemek istedim. Trene atlayıp Mannheim'a doğru yola çıktım. 

Speyer

Mannheim

Mannheim'da yiyecek güzel bir yemek bulamadım. O yüzden bisikletimi güvenli bir yere valiziyle kilitlediğimde hem telefonumu şarj edebileceğim hem de karnımı ucuza doyurabileceğim bir dönerciye girdim. Almanya'da çoğunlukla bir yemeği paket aldığınızda, restoranda oturduğunuzda ödeyeceğinizden daha az ücret ödüyorsunuz. Ben bunun farkında olmadan "iki dakika şuraya oturayım yaaa" diyerek paket döneri alıp restorana oturdum. Garson kız beni uyardı. Tam toplanıp kalkacakken sağ olsun döneri kesen abi, Türk'lere ayrımcılık yaptıkları için oturmama izin verdi. Karşılaştığım tek ırkçılık buydu Almanya'da. 


Gecenin nasıl biteceğine aldırış etmeden gençlerin akşamları toplanıp içip eğlendikleri Alter denilen yere gittim. Bana bu bilgiyi, akşam 8'de bu gece için müsaitliğini sorduğum fakat tam bir Alman gibi "Bu ne plansızlıktır" yanıtı veren Warmshawers kullanıcısından aldım. "Burada senin gibi çok aylak vardır, birinde kalırsın" diye yönlendirdi sağ olsun. Vaha denilen bu park, Alte Feuerwache denilen eski itfaiye binasının yanında, nehrin kıyısında bulunuyor.  Burada çeşitli açık hava etkinlikleri yapılıyor yazları. Yanı başındaki Lidl'dan biramı alıp bisikleti de bir demire bağlayıp oturdum parkta bir yere. Etrafı izlemeye başladım. Herkes küçük gruplar halinde takılıyordu. Yukarıdaki birayı bitirdiğim 1 saatlik süre, yüzüme sosyal olarak ne kadar çekingen olduğumu tekrar vurdu. Karşımda 2 erkek 2 kızdan oluşan ve Almanca sohbet eden gençlere selam verip onlara katılabilirdim pekala. Hele de oturduğum yerin altından bir anda fırlayan pek de küçük sayılmayacak sıçan hepimizi yerimizden zıplatıp aynı anda kahkahalara boğulmamıza neden olmuş ve karşılıklı selamlaşıp, hayvanın büyüklüğüyle ilgili bir kaç cümle konuşmuşken. Sonra onlar kendi aralarında sohbete devam ettiler, bense çevreye ve göz ucuyla kaybetmekten çok korktuğum bisikletim ve valizime bakmaya devam ettim. Sonra benim biram bitti, o grup da evlerine dağıldılar. 


Ben "vaha" denilen bu parkta açılmış olan bardan bir bira daha aldım. İnternete ulaşabileceğim hiç bir yol olmadan 1 saat daha geçirdim burada. Bir ara yanıma 50'li yaşlarında bir kadın geldi. Bana geçen hafta yaptığı Lüksemburg gezisini, oğlunun Trier'deki işini, en yakın arkadaşım dediği adamla olan dostluğunu anlattı. Ona rotamdan bahsettiğim ve Mainz'a gideceğimi söylediğimde mutlaka uğramam gereken bir müzeden bahsetti bana. Mainz'da bulunan Isıs and Magna Mater tapınağını tarif etmeye çalışmış. Şimdi dönüp baktığımda, yukarıya bir fotoğrafını koyduğum o yerin, o kadar yol gidip görmeden geçtiğim hazinelerden biri olduğunu fark ediyorum. Arkeolojik kazılarla 1999 yılında ortaya çıkarılan bu tapınak Mısır Tanrısı ISIS ve Anadolu Tanrıçası KİBELE adına yapılmış kabul ediliyor. Bir dahaki sefere giderim artık. 


Sonrasında o abla da arkadaşlarıyla parkı terk etti ve ben yine yalnız kaldım. İnternetim olmadığından otel ya da airbnb arayamıyordum. Tren garına gitmeye karar verdim. Hafif çakırkeyf atladım bisikletime ve garda Frankfurt'a giden bir gece treni olduğunu öğrendim. 2 saat bisikleti ve valizi kilitleyerek garda uyukladım ve çok mutsuz biten bu günkü maceranın sabahında yeni bir başlangıç için yola koyuldum. O trene binerken beni dünyanın en güzel gündoğumlarından birinin karşılayacağını, bu yenilginin hayatımda çektiğim en güzel fotoğraflardan birine kavuşmama neden olacağını bilmiyordum. Sonrası bir sonraki günde... 


16 Eylül'de toplamda 5 saatim bisiklet üstünde geçmiş. Yoruldum mu? Evet. Değdi mi? Kesinlikle :)





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde