Almanya 2022 9. Gün Mainz - Bingen am Rhein

 Mainz


Mainz

Frankfurt'ta uyandığım 3. sabah, kuzeye doğru planladığım rotanın yola çıkmadan önce de arkadaşlarımdan methini duyduğum Rhein Vadisi bölümüne geldiğimi biliyordum. Bu vadi, Almanya'nın şarap üretiminin merkezi. Özellikle Riesling üzümünden üretilen beyaz şaraplar bu yörenin en ünlü ürünleri. Mevsim, tam da şarap bağlarının olgunlaştığı, çok güzel bağ turları ve şarap tadımları yapabileceğiniz, muhteşem pitoresk manzaraların da tanıdı çıkartabileceğiniz bir zamandı. Yalnız küçük bir sorun vardı. Ben Türkiye'nin en bilinen reklamlarını hazırlayan yapımcılardan biri olmama rağmen TL bazında kazandığım paranın, bir pazar günü, şaraphanesi olan bir manastırda tadıma katılıp, güzel bir akşam yemeğinden sonra bazilikada konserimi dinleyip, manastırın otelinde bir gece konaklamamı sağlama ihtimali yoktu. Bu bahsettiğim operasyonun maliyeti de maksimum 200 €'dur. Saatlik ücreti 12 € olan vasıfsız işçi statüsündeki bir Alman vatandaşı, bu bahsettiğim günü geçirmek için benim düşündüğümün onda birini dahi düşünmez. Bense bu araştırmamı yaptıktan sonra Mainz trenine atladım.

Mainz

      


Mainz'da pazara denk geldim. Cumartesileri Mainz meydanda pazar kuruluyormuş. Alman şehirlerinin büyük meydanlarının isimleri ekseriyetle Markt adını alır. Bunun nedeni de ortaçağda meydanlara pazarların kurulmasıdır. Bu gelenek bu şehirde devam ediyor. Tüm şehir halkı çoluk çombalak toplanmış pazara gelmiş. Geleneksel olarak da alışverişten önce şöyle bir sabah rieslingi içip bir şeyler atıştırıyorlar. Sohbet, muhabbet gırla gidiyor. 
Normalde pazarlar çok ilgimi çeker ancak burası inanılmaz kalabalıktı. Elimde, yanına koca bir çanta asılı dengesiz bisikletimle o alışverişi yapmam, hele de yanına bir sabah rieslingi yudumlamam imkansız gözüküyordu. O yüzden tüm pazarı dolaşıp pazar çıkışı bir banka oturarak Frankfurt'ta bir marketten aldığım hazır kruvasana talim ettim. Halbuki burada çok taze ve lezzetli sandviçler yapan tezgahlar vardı. Açıkçası bir gece önce konserden çıkıp gece 3'te yatağa girmiş olmaktan kaynaklı yorgunluk, sadece bacaklarımda değil kafamda da kendisini hissettiriyordu. Parkta havuz başında biraz dinlendikten sonra tekrar ayağa kalktım.

Guttenberg Museum

Mainz kendini Gutenberg ve onun mirasıyla tanımlayan bir şehir. Johannes Gutenberg matbaanın mucidi olarak da bilinir fakat aslında teknik olarak icad ettiği şey sistemli bir üretim hattıdır. Yoksa Çin'de ve Kore'de yüzyıllardır uygulanan mürekkep sürülmüş piktogramların kalıplar halinde yan yana getirilmesi ve üzerlerine ağırlık konularak kağıda izinin çıkartılması işlemi yeni bir teknik değildi. Gutenberg bunu hem dayanıklı hem de az maliyetli bir metal alaşımla yapıp, harfleri standardize ederek daha fazla ürünü daha az maliyet ve emekle basmayı buldu. 
Gutenberg'in ilk olarak "incil" basması da onun nasıl iyi bir tüccar olduğunu gösteriyor bence. Bununla ilgili söylediği şu cümle, Weber'in protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhunu yayınlamasından 450 yıl önce benzer fikirleri ortaya koyduğunu gösteriyor. 
"Şüphesiz bu baskı makinası tükenmez ırmaklar gibi akacak bir baskı makinasıdır. Bununla Tanrı sözünü yayacaktır. Ondan bir hakikat pınarı fışkıracak, yeni bir yıldız gibi cehaletin karanlığını dağıtacak ve insanlar arasında şimdiye kadar bilinmeyen bir ışığın parlamasına neden olacaktır.”
Teşekkürler Gutenberg, bu tüccar kurnazlığın sayesinde matbaa incili ve diğer bir çok eseri geniş kitlelere yaydı ve insanlar gerçekten de karanlığı aydınlatacak fikirlerini yayarak Hristiyanlığın nüfusun yüzde 90'ına hakim inanç olduğu ortaçağı kapatıp reform hareketleriyle yeni bir çağ açtılar. Şu anda dünya nüfusunun yüzde 16'sının ateist olmasında bu tüccar terzinin rolü büyük. 

Guttenberg Museum

Guttenberg Museum


Gutenberg Müzesi'nde matbaa makinaları ve 15. Yüzyıldan günümüze kadar basılmış pek çok kitap sergileniyor. Zamanı olanlar için de rehberli turlar ücretsiz. Tur, bir baskı atölyesinde incilden bir sayfanın nasıl basıldığını simüle ederek başlıyor. Sonrasında size 3 katlı müzeyi her camekanın önünde durup anlatarak gezdiriyorlar. Aşağıda baskının anlatıldığı bir bölümü sizinle paylaşıyorum.  


Bir objenin, özellikle de kitabın eski olması insanda tarihe yolculuk yapıyormuş hissi uyandırıyor. Don Kişot'u Yapı Kredi yayınlarından 2002 baskısıyla yeni okumuş biri olarak yukarıda 1700'lerde basılmış kopyayı görmek bende yine de heyecan yaratmıştı. Kolleksiyonerler de aslında his biriktiriyorlar. Yoksa içerik aynı. Eğer sayfalarının üzerinde Cervantes'in notları bulunmuyorsa, eser değil burada değerli olan. Yıllara dayanıp, sağ çıkmış olmanın, yaşıtları ortalarda yokken varlığını sürdürebilmiş olmanın verdiği kıvanç. Bu eserleri toplayanlar da bu başarıyı kutluyor. Eğer yaşamla para ilişkisi kurmak zorunda olmayacak kadar varsıl olsaydım, kuşkusuz şehir şehir, kitapçı kitapçı dolaşıp bu nadide eserleri topladığım bir kütüphane oluştururdum.  


Gutenberg müzesinin çok da güzel bir müze mağazası var. Burada dünya klasiklerinin minyatür versiyonlarını satıyorlar. Daha büyük bir valiz taşıyabilseydim buradan mutlaka bir kaç hediye alırdım. Ama önümde daha dokuz koca gün ve gidilecek yüzlerce kilometre vardı. 


Size burada ballandıra ballandıra Wiesbaden anlatmayı çok isterdim ancak gece konaklamak için Bingen am Rhein şehrini tercih etmiştim ki ertesi gün uyanıp bisikletle büyük yolculuğuma çıkabileyim. O yüzden kaçırdığım güzelliklerden biri olarak kaldı bu mimarisi güzel şehir. Müze çıkışı trenle zaman kaybetmeden konaklayacağım yere gitmek istedim ama küçük bir sorun vardı. Tren istasyonuna gittiğimde Bingen'e gidecek trenin iptal edildiğini, bir sonraki trenin de 2 saat sonra geleceğini okudum Almanca uyarı tabelalarından. Sürekli sallanan telefon tutacağımı sıkıştırmak için alyan anahtarı almam gerektiği de bir kaç gündür kafamı kurcalayıp duruyordu. Hemen free wifi bulup haritalara Decathlon yazdım. Wiesbaden'in girişinde bir tane buldum. Atladım trene, geçtim Rhein'in üzerinden. Bisikletle toplamda gidiş geliş 40 dakikam yolda geçti. Yerel trenler de gecikmeli geldikleri için Bingen trenine son anda yetişecek gibi kendimi ayarlayabildim. Mainz tren istasyonuna geri döndüğümdeyse beni bir sonraki trenin de iptal edildiği sürprizi bekliyordu. Dahası o tarafa giden başka bölgesel tren de yoktu. Ben de tren bileti satın alabileceğim bir otomata umutsuzca yanaştım. 9 €'luk aylık bilet sadece bölgesel trenlerde geçerli. Şehirler arası hızlı trenler için mutlaka bilet almanız gerekiyor. Ben de 10 €'ya bir hızlı tren bileti aldım. 
Deutsche Bahn


Bingen'e giden trenin ilk vagonu sadece bisikletlere ayrılmıştı. Bu tip vagonlar Deutsche Bahn'da oldukça yaygınlaşmış. Gördüğünüz üzere talep de var. 

Rhein Valley


Bingen'de, yolculuğumun bundan sonrası için kritik öneme sahip Jugendherberge'lerle tanıştım. Gençlik kampı diye çevirebileceğimiz bu oluşum Almanya'da gençlerin, çocuklu ve dar gelirli ailelerin küçük şehirlerde tatil yapmaları için uygun fiyatlı konaklama alternatifleri içeriyor. Çok tercih edilmeyen yerlerde çoğu zaman tarihi binaları restore edip otel/hostel şeklinde işletiyorlar. Normalde otel fiyatları kişi başı gecelik 50 € civarındayken buralara kahvaltı dahil 27 € ödüyorsunuz. Resepsiyona yanaştığımda www.jugendherberge.de adresinden backpacker (sırt çantalı gezgin) olarak ayırttığım odayı talep ettim. Genelde 4'lü olan odalar, çok rağbet görmedikleri için boş oluyordu. Ben de bir kaç kez böyle odalarda tek başıma konakladım. 
Bingen am Rhein

Bingen am Rhein


Ren nehri kenarındaki Bingen kasabası küçük bir ege sahil kasabası gibi bir yer. Altınoluk desen yeridir. Genel şehir nüfusunun demografisi de buranın bir emekli kasabası olduğu tezimi doğrular nitelikte. Akşam yemeği için kasabaya tepeden bakan otelimden bisikletimle süzülerek şehir merkezine gittim. Nehrin hemen kenarında bir Biergarten buldum. Bira bahçesi diye geçen bu mekanlar yine bizim ege sahillerindeki salaş meyhane kahvehane arası yerlere benziyor. Hani tombul şişe efes servis edilen, yerel sanatçıların pop şarkılar söylediği. 




  Ben de "3 of Us" isimli iki yaşlı bir gençten oluşan, genelde hafif batı müziği diye bildiğimiz müzikler yapan bir gruba denk geldim. Mayonezli, salam-kaşarlı wurstsalatımı, köy ekmeğimi ve tabii ki Pauliner biramı alıp gün batımında harika bir emekli moment yaşadım. Bende bir emekli ruhu olmalı. Stuttgart'tan Frankfurt'a gecelere aktığım hiçbir zaman buradaki bira bahçesinde aldığım keyfi alamadım. 

Gün batıp yemek bittikten sonra restorandan ayrılıp sahil boyunca uzanan parkta biraz daha bisikletle dolandım. Sonra da 3 biranın bana verdiği kalorilere dayanarak otelin olduğu tepeye giden yokuşu çıktım. Bir sonraki gün Almanya'daki en yoğun bisiklet günüm olacaktı. O yüzden zaten çok yorgun başladığım bugünü bir an önce bitirip dinlenmeye geçmeliydim. 




  
   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde