Almanya 2022 8. Gün Darmstadt - Giessen

 Frankfurt


Frankfurt'taki üçüncü günümde şehrin bana sunacaklarından fazlasıyla tatmin olduğumu düşünerek çok yakındaki Darmstadt'a da bir göz atmak istedim. İnsan tatildeki kısa zamanında olabildiğince fazla ve farklı yer görmek istiyor.  



 Tüm gün bisikletle takılacağım için Frankfurt merkez tren istasyonunda büyük valizimi emanet dolabına kilitledim. Böylece sadece bir suluk ve bir sırt çantasıyla tüm gün gezebilecektim. 

Darmstadt

Darmstadt

Darmstadt bana düzenli bir şehir gibi geldi. Şehrin tepesi diyebileceğimiz bir noktada bulunan Hochzeitsturm ismindeki Düğün Kulesi ve Ortodoks kilisesi enteresan yapılardı. Bu kule 1908'de yapılmış ve şehrin simgesi olmuş. Rus Ortodoks kilisesi ise çok küçük bir kiliseydi. İçinde de küçük bir şapel ve hediyelik eşyacı vardı. İçeride fotoğraf çekmek de paralıydı. Şöyle bir göz atıp çıktım. 

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

 Bu şehre gelmeden önce çok methini duyduğum Doğa Tarihi Müzesi aklımı başımdan aldı. Hessisches Landesmuseum Darmstadt, keşke Türkiye'de de olsa diyeceğiniz bir müze. Müze, insan evrimiyle başlıyor ve doğadaki bir çok canlının modelini içeriyor. 


Primatların evrimini anlatan yukarıdaki çizelge maalesef Türkiye'de kullanılamıyor. İdeoloji uğruna bilimin karşısında duran iktidarlar yüzünden ülkede bu küçücük şehirdekine benzer bir tek Doğa Tarihi Müzesi Ankara'da MTA'da var. Onda da insan evrimi bölümü yok. Halbuki bazı şeyleri kabullensek çocuklarımız çok daha rahat yetişecek Dünya'nın diğer ülkelerindeki akranlarına. 

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

  
Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Müzenin börtü böcek bölümüyle bitmediğini görünce zamanı ayarlayamayacağım diye biraz panik yaptım. Çünkü gez gez bitmiyordu.

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Hessisches Landesmuseum Darmstadt

Ortaçağ astronomi aletlerinden, savaş zırhlarına, kayaçlardan antik mozaiklere bir çok fazla bölümü olan bir müzeymiş. Tam 1 günde gezilir normalde ancak benim akşama sakladığım bir etkinliğim vardı. O yüzden maalesef hızlıca gezdim müzeyi. 

Ratskeller Hausbrauerei

Ratskeller Hausbrauerei

Ratskeller Hausbrauerei

Ratskeller Hausbrauerei

Müze'den çıktığımda kurt gibi acıkmıştım. Darmstadt meydandaki Ratskeller Hausbrauerei isimli birahaneye oturdum. Almanya'nın bir çok şehrinde böyle kendi birasını üretip yemek de servis eden restoranlar var. Ben menüden koyu birada pişirilmiş sığır gulaş ve malt ekmeği seçtim. Tabii ki yanına da kendi üretimleri olan koyu bira aldım.  


Darmstadt'ta daha fazla vakit geçirmemem gerekiyordu zira elimde Blind Guardian konser bileti vardı. Frankfurt'a geldiğim gün googleda çevremde "konser var mı" diye arattım. Karşıma üniversitede tanıştığım Alman Blind Guardian grubunun Gießen konseri çıktı. Frankfurt'un 25 kilometre kuzeyindeki bu kasabanın hemen dışında, Restaurant Kloster Schiffenberg isimli eski bir manastırda düzenlenen yerel festival için, gururla duyuruyordu organizasyon komitesi büyük uğraşlar sonucu bu ünlü grubu getirdiklerini. eventim.de sitesindeki 52 Euro'luk konser bileti ilk bakışta biraz fazla gibi gelse de "bu tarz tatilleri sırf böyle unutulmaz anılar biriktirmek için yapmıyor muyum?" diye düşünerek yarım günlük kaşemi bastım bilete. 



Darmstadt'tan Gießen'e yolculuğum biraz meşaakatli oldu. Önce Frankfurt'a döndüm, orada 40 dakika tren bekledim. Gießen'e direkt gittiğini düşündüğüm bir trene atladım, sonra fark ettim ki tren başka yere gidiyor. Hanau'da indim. Sonra bir baktım güzergahımdaki trene 1 saat var. Biraz çok sapa bir kasabada o süre boyunca takılmak zorunda kaldım. Bir taraftan çok istediğim konseri kaçırma tehlikesi ile karşılaştığım için müzede çok vakit geçirdiğimi düşünerek kendime kızdım. 

Normalde bisikleti Frankfurt'ta bırakıp öyle geçecektim ama geç kalacağımı düşündüğüm için yanıma almaya karar verdim. Gießen'de de önce tren istasyonuna bağladım ama baktım ki konser kaçıyor, pedala kuvvet hızlıca festival alanına ring sefer yapan otobüslerin kalktığı yere doğru yola koyuldum. Buralarda biraz panikle aldığım kararlar var. İnternet bağlantım olmadan, bilmediğim bir kasabaya indiğim gibi ring seferinin kalktığı yeri nasıl bulabileceğimi hiç düşünmeden yola çıkmıştım. Az daha bisikleti bağlayacak yer bulamadığım için dik bir bayırın tepesinde eski bir manastırın bira bahçesinde yapılan festivale bisikletle çıkma gafletinde bulunacaktım. Son anda bisikleti Tier uygulamasının bisiklet parkına kaçak olarak bağlayıp otobüse atladım. Yol çok karanlık bir orman yoluymuş, gece bisikletle sarhoş sarhoş insem, kesin çakılırdım. 

Küçük sırt çantamı vertiyerdeki elf güzeli kıza teslim ederek içeri girdim. Çıkışta da geri alırken iltifatta bulunmaktan geri kalmadım. Gözüm ilk içki dağıtılan çadırı aradı. Toplam 3 çadırda inanılmaz uzun kuyruklar vardı. Sıraya girip yaklaşık yarım saat bekledikten sonra sadece 1 tane 50'lik bira almayacaktım tabii ki. Plastik bardakta depozitosunu ödeyerek aldığım biranın yanına jagermeister istedim. Depozitolu shot bardağında verdikleri için kasadaki kız tam depozito hesaplayacaktı ki shot'ın hakkını verdim ve bardağı cool bir şekilde bara geri fırlattım. Tüm kuyruk müthiş bir wouv çekti. Almanya'da her şey depozitolu. Marketten aldığınız her içeceğin içinde depozito parası var. Böyle sokak etkinliklerinde, festivallerde de hep depozito ödeniyor. Böylece kimse plastik bardağını her biradan sonra fırlatıp atmıyor. 
Sonra elimde birayla tüm bahçeyi ön grubu dinleyerek gezdim. Ve sonra sahneye Blind Guardian çıktı. İnanılmaz bir deneyimdi benim için. 2000'lerin başında Rock&Coke ve Roger Waters The Wall konseri deneyimi dışında uzun süredir böyle bir ortamda bulunmamıştım. Çok mu işe odaklanıp hayatın güzelliklerini kaçırıyoruz acaba diye düşündüm o gün.  


Hep bir ağızdan The Bard's Song söyleyip kendimizden geçtik. Bu şarkı konserde grubun neredeyse tüm sözü kalabalığa bıraktığı tek şarkıydı. Bununla ilgili bir söz var. “Bir şaheser yazdığını, sen ne kadar yüksek sesle söylesen de kalabalık senden daha yüksek söylediğinde anlarsın.”

Sonra konser bitti. Ring otobüslerle bisikletimin yanına geri döndüm. Yine gecenin ne getireceği belli olmaz diyerek kalacak yer ayarlamamıştım. Gießen küçük bir kasaba. Zaten festival olduğu için sınırlı sayıdaki kalacak yerler de tutulmuştu. Konserde story atmak için cep telefonumun roomingini açmıştım. 100 TL'lik bir story olduğunu düşünmüştüm o gün ama meğer bizim yerel saate göre gece 23:30'da açmışım. 2 günlük internet ödediğimi İstanbul'a dönünce öğrendim. Tren beklerken Frankfurt'ta bir hostel ayarladım. 


Almanya'da aohostels.com diye bir zincir var. Az çalışanın olduğu, neredeyse her şeyi otomatlardan halledebildiğiniz bir hostel. Ucuz da. Buraya ulaşmak için gece 12'de Frankfurt trenine bindim. O dakikadan sonra hiçbir şey iyiye gitmedi. 

Öncelikle istasyonda kırkbeş dakika Frankfurt trenini bekledim. Trene bindiğimde zaten yeterince yorgundum ve uykum vardı. Tren, Frankfurt merkez istasyonuna gelmeden hemen önceki durakta durduğunda benim yanımdaki kapıyı bir sarhoş açtı. Vagondaki diyafondan vatmanla tartışmaya başladı. Ne dediği anlaşılmayacak kadar sarhoştu. Vatman uzaktan cevap veriyor ama adam tatmin olmuyordu. Kapının kapanmasına izin vermediği için de hareket edemiyorduk. Tam yarım saat bağırıştılar uzaktan. Sonra görevli geldi ama kimse adama dokunamıyordu. Konuşarak ikna etmeye çalışıyorlardı fakat ne mümkün. Başka vagonlardan insanlar gelmeye başladı olayı anlamak için. Aralarında göçmen oldukları belli olan 2 genç birbirlerine bir kafa işareti çaktılar. Sonra kollarından tutup adamı dışarı attılar. Kapı kapandı ancak öyle kapandı ve biz yarım saatlik yolu 1 buçuk saatte gitmiş olduk. Şimdi insan düşünüyor benim ulaşım hakkımı engelleyen bir adama kişisel haklar yüzünden kimse dokunmamalı mı diye.  
Hostelde ucuz olsun diye 4lü koğuşlardan bir yer ayırtmıştım. Girişte kayıt için pasaportumu verince resepsiyonda yorgunluktan ölmüş olan kız Türkçe konuşmaya başladı. Bana anahtarımı verdi. Ben de bisikletimle odaya doğru ilerledim. Kapıyı açmaya çalıştığımda içeriden bir adam çıkarak Almanca "giremezsin" dedi ve resepsiyona söylenmeye başladı. Ben de hiç uzatmadan aşağıya indim. Resepsiyon görevlisi Türk olduğumdan bir güzellik mi yaptı yoksa çok yorgun olduğundan uğraşmak mı istemedi bilmiyorum ama bana bir single oda anahtarı verdi. Bu kabus gibi gecenin en güzel tarafı çok ucuza tek başıma odada kalmış olmam oldu. 




Yine çoğunlukla bisiklet sürdüğüm bir gün oldu. Yekünde 8800 adım ama en az 1 buçuk saat de bisikleti var. 


     

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde