Almanya 2022 7. Gün Frankfurt

Frankfurt



Frankfurt'taki 2. günüme birikmiş çamaşırlarımı yıkamaya vererek başladım. Burada otomatik makinalara bozuk para atarak yıkama ve kurutma yapabiliyorsunuz. 45 dakikalık yıkama süresini de camembert peynirli simit yiyerek değerlendirdim. 



Ardından meşhur Städel Müzesini gezmek için yine bisikletime atladım. Bu müze Almanya'nın en büyük koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. İçlerinde Rembrant, Vermeer, Bosch, Boticelli gibi ressamların eserleri var. Benim en en en çok sevdiğim ressam olan Jan Van Eyck'in de Lucca Madonna tablosu müzenin koleksiyonu arasında kendine yer buluyor. Benim çektiğim fotoğrafta doğru düzgün ayar yapamadığım için aşağıda Google Arts'tan aldığım scan versiyonunu paylaşıyorum. Linki de ismine tıklayınca çalışır. 

Jan Van Eyck

Jan Van Eyck Hollanda Rönesansı için çok önemli bir ressam. Ben Belçika gezimdeki Ghent Altar'ı çalışmasıyla tanıdım kendisini. Sonrasında da en sevdiğim tablolardan biri olan Arnolfininin Evlenmesi'ni keşfettim. Detaylardaki inanılmaz başarısı ve Arnolfini'de, resmin ortasındaki aynanın içinde tüm mekanı tersten resmederek kabiliyetini bir şova dönüştürmesi beni çok etkilemişti. Meryem'in emzirdiği bebek İsa'yı konu alan bu resim, 65x50 cm boyutlarında olmasına rağmen, elbise detayları, koltuğun arkasındaki figürler, zemin döşemesi, koltuktaki altın aslanlar çok dikkat çekici.  

Stadel Museum

Stadel Museum
Müzede hiç adını duymadığım ressamların etkileyici eserleri de vardı. Yukarıda gördüğünüz Stefan Lochner'in Die Apostelmartyrien isimli eseri müzeyi gezerken aklımı çıkarttı. Uçan kafalar, kazanda pişirilen rahipler ve daha bir sürü vahşet. Gülün Adı'nda da dendiği gibi korku olmazsa Tanrı'ya ihtiyaç da kalmaz. 12 Havarinin öldürülüşlerini St Andrews Kilisesi Altarı için çalışmış sanatçı. Bu altarın sadece 2 kanadı Städel'de. Diğerleri başka müzelere dağılmış. 

Adriaen Brouwer

Yine genelde soylulardan çok köylüleri resmeden Adriaen Brouwer'in, Türkçe'ye "Acı Yudum" olarak çevirebileceğim The Bitter Drought tablosu çok aykırı duruyordu. Çok sevdim. Siz de telifi bende olan bu fotoğrafı kopyalayıp, demlenmesini 2 hafta bekledikten sonra özenle şişeleyip heyecanla açtığınız fakat gazını iyi ayarlayamadığınız için bir şeye benzemeyen, yine de o kadar emek ve paranın boşa gitmemesi için de içmekten vaz geçemediğiniz ev yapımı biralarınızı instagram storylerinizde paylaşırken kullanabilirsiniz. 

Vermeer

Vermeer nasıl da parlıyor değil mi? Bir resmin Vermeer'e ait olduğunu bilgi birikim seviyeniz ne olursa olsun anlıyorsunuz. O pencereden gelen ışığın tüm odayı tek taraflı olarak aydınlatması, önde coğrafyacıyla izleyicinin arasına mesafe koyan işlemeli halı, arka tarafta o zamanlar Hollanda sömürge İmparatorluğu'nun tüm ilgisini cezbeden Hint okyanusunu gösteren küre şeklinde bir dünya haritası. 
Goya

 Bu kızı görünce de hemen "aaa Velázquez" diyorsunuz. O kadar ikonik bir fırçası var ki kendisinin. Städel'in üst katını dolduran bu büyük ustalar koleksiyonu alt kata inildiğinde yerini modern çağ resmine bırakıyor.
Stadel

Stadel

Stadel

David Claerbout
David ClaerboutModern kısımda beni en çok etkileyen yapıt David Claerbout'un Venedik Işık kutusu oldu. Bu fotoğraf  karanlık bir odada sergileniyor. İçeri girdiğinizde gözünüz karanlığa alışana kadar hiçbir şey göremiyorsunuz. Gözbebeğiniz büyüyüp ortamdaki çok az ışığı seçmeye başladığınızda ise karşınıza bir Venedik manzarası çıkıyor. Ben telefonumun gece moduyla çok uzun pozlayarak bu fotoğrafı çekebildim.
Stadel

Bir fotoğraf sanatçısının Angela Merkel'i, ülkesini makam aracının camından izlerken çektiği fotoğraf serisi de güzel fikirdi. Halkın bu kadar içinde olan bir siyasetçinin bu kadar uzak hissettiren bir tarafı. 

Deutsches Filmmuseum

  Müzeler günümün 2. durağı Deutsches Filmmuseum oldu. Burada bir çok ünlü filmden aksesuarlar, tasarımlar, storyboardlar bulunuyor. 

Deutsches Filmmuseum

Hitchcock

Hitchcock'un Kuşlar filmindeki kayık sahnesini hatırlarsınız. İşte orada kullanılan matte painting bu müzede sergileniyordu. 

Deutsches Filmmuseum

Yukarıda gördüğünüz bir uzun metrajın reji programı. Şimdiki rejiler de excel sevmiyor. Programı böyle yapmak zorunda kalsaydınız ne olacaktı, sorarım sizlere :) 

Star Wars Storyboard
 

Star Wars hayranları online'sa yukarıdaki storyboarda bakarken çok heyecanlanacaklarını düşünüyorum. Zira bana büyülü gelmişti.

Müzede bazı film sahnelerini kurgulayabileceğiniz bir kiosk var. Çok keyifli. Çocuğunu getirip ufaktan başlatacaksın, sonra günlüğü 4000 TL'den reklam kurgulayacak büyüyünce. Hazır yeri gelmişken ben neden yapımcı oldum yaa, çiçek gibi meslek değil mi kurgu?

Museum für Moderne Kunst

Ziyaret ettiğim 3. müze Museum für Moderne Kunst oldu. Burada Marcel Duchamp sergisi vardı. Aslında bu sergi olmasa burayı gezmeyebilirdim, zira yeterince euro harcadığım bir gün olmuştu. Konaklama dahil günlük 100 € hedefiyle çıktığım yolda fena gitmiyordum aslında. Ama bu yazının konusu olan gün biraz limitlerin dışına çıkmış olabilirim. Gerçi kültür sanata çok para harcadığım günleri hep yarım ekmek dönerle dengelemesini de bildim.
 
Marcel Duchamp

İşte Duchamp'ın meşhur Fountain (Çeşme) isimli eserinin bir replikası. Orjinali kayıpmış ama isterseniz siz de en yakın tesisatçıya gidip bir replika edinebilirsiniz. Geldik sanat nedir sorusunun en radikal cevaplarından birine. Müzede pisuar sergilemek sanat mıdır? Marcel Duchamp göze hitap eden sanat anlayışına ikonoklastik bir perspektif getirerek sanatın zihin tarafından oluşturulması gerektiği görüşünü benimsemiş ve pek çok Dadaist eser üretmiştir. Sonradan öğrenme bir sanatsever olarak size Dadaizm ile ilgili ahkam kesecek değilim. Benim de severek kullandığım Khan Academy'nin konu ile ilgili linkini paylaşıyorum. https://tr.khanacademy.org/humanities/art-1010/dada-and-surrealism

Marcel Duchamp

Marcel Duchamp


Marcel Duchamp

Müze gününün sanatla iç içe bir vlog'u olacak. Yazının sonunda paylaşacağım. Burada yer veremediğim Rembrant, Boticelli ve müzelerden başka görüntüleri o videoda görebilirsiniz. 

Frankfurt

Gordon's Pink

Bu müthiş yorucu günün sonunda otele dönüp akşama kadar biraz dinlenmek istedim. Günbatımını kaçıramazdım. O yüzden 8'e doğru tekrar dışarı çıktım. Yemek yerine de tercihimi favori cintoniğimden yana kullandım. Zincirli köprü bir yaya köprüsü. Üstünde insanlar bir o tarafa bir bu tarafa yürüyor ve sokak sanatçılarının müziklerini dinliyorlar. Bir kaç saat Frankfurt'ta Main nehri sahilinde takıldım. Bankta müzik dinleyen 2 kızın yanına oturup alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak müziğin sesini biraz açmalarını rica ettim. Sonrasında diyalog hemen İngilizce'den Türkçe'ye döndü. Burada erasmus yapan 2 Türk hukuk öğrencisiyle tanışmış oldum. Biraz Frankfurt'tan, biraz seyahatimden, biraz onların buradaki hayal kırıklığından konuştuk. Frankfurt gençler için çok da sosyal olunabilecek bir yer değilmiş. Bir barlar sokağı yok mesela. Mekanlar birbirinden çok uzakta ve genelde pahalı yerler. Gençler de o yüzden hep sahildeki parkta takılıyorlar.   


Gecenin sonunda yine aç karnına içmenin pişmanlığıyla kendimi Beyran döner salonunda buldum.  



 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde