Almanya 2022 6. Gün Frankfurt

 Frankfurt

frankfurt am main

Nasıl "#nofilter" fotoğraf ? Lisede size jeolojiyi de anlatan bir coğrafya öğretmeniniz varsa, Almanya'nın peneplenleşmiş bir yer olduğunu hatırlıyorsunuzdur. Bu çok da yükselti barındırmayan topraklarda gün doğumları ve gün batımları muhteşem gözüküyor. Hava açıksa tabii. Pek de uyumadığım bir gecenin sonunda güneşin parlement mavisini kovmaya başlayan o ilk altın sarısı ışıklarını Frankfurt garından çıkarken fark ettim. Aslında planım hemen gidip otele valizi bırakmak, bir kaç saat kestirip güne zinde başlamaktı ancak otelde boş oda olmadığı için maalesef check-in saatini beklemek zorunda kaldım. 


Dahon D8

"Madem dinlenemiyorum şu doğan güneşin tadını çıkarayım" diye Main nehrinin üstündeki köprülerden otele en yakın olanına çıktım hemen. Yukarıdaki fotoğrafı bisikletimin de markası olan Dahon Global hesabı da paylaştı. Bu ışığı yakaladığım için o kadar mutlu oldum ki bir önceki gecenin perişanlığı üstümden uçup gitti. 


Sabah kahvaltısını Rewe market zincirinin içinde fastfood opsiyonları da bulunan 24 saat açık "to go" versiyonunda pretzel ve beybibel ile yaptım. Şu yukarıdaki şampiyonların kahvaltısı 7,42 € tuttu. Kasada tabii ki Türkler vardı. Almanya'da hizmet sektöründe bir yere girdiğinizde kasada tipoloji olarak Anadolu insanına benzer birini görürseniz hangi dilde konuşacağınızı şaşırıyorsunuz. Ben şöyle bir taktik geliştirdim, eğer kendi aralarında konuşmalarını falan duymadıysam kendi kendime Türkçe bir şeylere söylenir gibi yapıyorum. Ortalama bir ses tonuyla ağzımdan çıkan kelimeye, karşı tarafın tepkisini ölçtükten sonra eğer anladığını düşünürsem yüksek özgüvenle Türkçe cümleye başlıyorum, yok anlamadıysa hemen İngilizce'ye dönüyorum. Almanca mevzubahis değil, zira Almanlar çok iyi Almanca konuşuyorlar, bende henüz bu dile karşı bir iddia gelişmedi. 

Römer


Mainkai

Frankfurt henüz uyanmadan şehri bisikletle gezmek çok eğlenceliydi. Özellikle yukarıdan ikinci fotoğrafta hemen nehir kenarındaki Mainkai caddesi trafiğe kapalı, yayalar ve bisikletlilerin kullandığı şehrin en canlı yeri. Burası günde 20bin aracın geçtiği en önemli arterken 2019 yılında 1 seneliğine deneme amaçlı trafiğe kapatılmış. Sonrasında tekrar açılmış ama yerel halk bu kısmın yayalaştırılmasını talep etmeye devam etmiş. Şu anda bazen açılıp bazen kapanan yolun 2026 yılında kalıcı olarak trafiğe kapatılması bekleniyor. 
Yerel yönetimlerin aldığı böyle cesur kararların başta tepkiyle karşılansa da ısrar edildiğinde şehrin çehresini değiştirdiğini Almanya'da çok gördüm. Seul'de de bir örneği vardı mesela, Berlin'de de anlatacağım. Şimdi şöyle düşünün, Karaköy'den Ortaköy'e kadar sahil yolu trafiğe kapatılıyor ve sadece yaya ve bisiklet trafiği için tahsis ediliyor. İmkansız gibi göründüğünü düşünebilirsiniz ancak Alman şehirlerinin çoğunda şehir içinde yolun sağında bisiklet yolu bundan 10 sene öncesine kadar yoktu. Şu anda tüm şehirlerde güvenle bisiklete binilebildiğinden şehir içinde bisiklet kullanım oranları inanılmaz boyutlarda. Ekolojik felakete sürüklenen Dünyamızda bence İstanbul'da da sahil yollarının en azından 1'er şeritleri hafta sonları bisiklete ayrılarak şehir içi araç kullanımının azaltılmasına başlanabilir. 

  Frankfurt finans kenti olarak biliniyor ama sanat ve kültür adına bu önyargıyı kıracak fazlasıyla etkinlik var. Yukarıdaki canlı müzikli Nosferatu gösterimi sinefillerin gözünden kaçmayacaktır. Maalesef günlerime denk gelmediği için gidemedim. Bir de bu tarz etkinlikleri 1 ay öncesinden duyuruyorlar burada. İlginç.


 Şehri biraz turladıktan sonra fena halde uyku bastırdığı için sabah 9 civarı Avrupa'nın finans merkezi kabul edilen ve 2015 yılına kadar Avrupa Merkez Bankası'na da ev sahipliği yapan gökdelenler bölgesinin dibindeki bir parkta, bir banka kıvrılarak biraz kestirdim. Sonra şehrin "İstiklal Caddesi" diye tanımlayabileceğimiz Zeil tarafına geçip Galeria Avm'de kahvemi içip wifi'den yararlanarak check-in saatimin gelmesini bekledim. 

Frankfurt

Paulskirche

Paulskirche

Otele dönüş yolum üstünde Paulskirche ismindeki Demokratik Almanya'nın ilk parlementosunun toplandığı eski kilise binasını gezdim. Aşırı simetrik yapı Wes Anderson'a göz kırpıyordu. DM-drogerie markt isimli kozmetik mağazasından bebekler için pişik kremi alarak otele döndüm zira katlanır bisikletin üstünde o kadar kilometre yapmanın bir karşılığı kuşkusuz olacaktı.


 Akşamüstü şöyle güzel bir yemek için dışarı çıktım. Öncesinde Städel Müzesini gezmek gibi de bir planım vardı ancak müze kapanmak üzere olduğundan o geziyi yarına bırakarak Tripadvisor'dan bulduğum hemen nehrin karşısındaki Mystery of Pizza isimli pizzacıda happy hourumu yaptım. Masada gördüğünüz buraya özgü bir elma şarabı. Aslında Apfelweinwirtschaft denilen üreticilerin butik restoranlarında içmek makbulmüş. Restoranların menüsünü ve fiyatlarını gördüğümde pizza bana daha cazip geldi. Yukarıdaki yemeğe 23 € ödedim ki diğer restoranlardan ucuz bir yerdi. Şüphesiz aşağıdaki resimde nehir kenarında hamsi döner satan tekneden de yiyebilirdim ama yerel lezzet peşinde koşarken ödeyeceğiniz paradan daha önde tuttuğunuz şeyler var. Damak tadı gibi. Hamsi döner nedir ya :)



Üstteki fotoğrafta da gördüğünüz gibi buranın halkı içkiyi bir enstrüman olarak kullanıyor. Geri dönüşümlerden taşarcasına içiyorlar. 




Madem buranın adeti gün batımında içmeye başlamak, ben de kendime bir yer bulayım diye düşünmeye başladım. Nehir kenarından başlayıp Römer'den geçerek Opera binasına kadar yürüdüm. Orada çok kalabalık ama biraz pahalı mekanları görüp kendimi yine bir mekan araştırma çukuruna attım. Üstten ikinci resimde "Yaladım o yüzden benimdir" mottosu bizde içine tükürmek olarak zuhur etmez miydi yaa çocukken. Medeniyet işte, çocuk zorbalığını bile kibarlaştırmışlar. 

Naiv

Noctus 100

Almanya'da çoğu Avrupa şehrinde olduğu gibi kendi birasını üreten Brewery'ler var. Frankfurt'un en ünlüsü de Naiv isimli bu bardı. Yer bulmak için biraz bekledim sonrasında da favori biram olan Almanların Bock dediği Stout cinsi 2 bira tattım. İlki bir manastır birası olan Ayinger Celebrator klasik bir doppelbock'tu. 6.7 Alkol oranıyla yumuşak içimli bir biraydı. İkincisi ise yüzde 10 alkolden hiç beklenmeyecek kadar aromatik, özellikle çikolata notalarını hem başlangıçta hem de bitişte hissedebildiğiniz bir şaheser olan Noctus 100'dü. Yurtdışı gezilerinin paha biçilmez tarafları bu tarz tadımlar bence. Mekanda wifi yoktu ve çevremde konuşabileceğim kimseyi de göremediğimden bara geçip barmenle sohbet etmek istedim lakin kuzey Avrupalı soğukluğunu yüzüme vurdu sağ olsun. Sorduğum sorulara kısa ve net cevaplar vererek işine dönmeyi tercih edince ben de biraları yuvarlayıp otelin yolunu tuttum.  

Aşağıda Frankfurt klibini bulabilirsiniz. Sonda dans eden ablaların yaşam enerjisini takdir ediyorum. 





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde