Almanya 2022 6. Gün Frankfurt
Frankfurt
Nasıl "#nofilter" fotoğraf ? Lisede size jeolojiyi de anlatan bir coğrafya öğretmeniniz varsa, Almanya'nın peneplenleşmiş bir yer olduğunu hatırlıyorsunuzdur. Bu çok da yükselti barındırmayan topraklarda gün doğumları ve gün batımları muhteşem gözüküyor. Hava açıksa tabii. Pek de uyumadığım bir gecenin sonunda güneşin parlement mavisini kovmaya başlayan o ilk altın sarısı ışıklarını Frankfurt garından çıkarken fark ettim. Aslında planım hemen gidip otele valizi bırakmak, bir kaç saat kestirip güne zinde başlamaktı ancak otelde boş oda olmadığı için maalesef check-in saatini beklemek zorunda kaldım.
Yerel yönetimlerin aldığı böyle cesur kararların başta tepkiyle karşılansa da ısrar edildiğinde şehrin çehresini değiştirdiğini Almanya'da çok gördüm. Seul'de de bir örneği vardı mesela, Berlin'de de anlatacağım. Şimdi şöyle düşünün, Karaköy'den Ortaköy'e kadar sahil yolu trafiğe kapatılıyor ve sadece yaya ve bisiklet trafiği için tahsis ediliyor. İmkansız gibi göründüğünü düşünebilirsiniz ancak Alman şehirlerinin çoğunda şehir içinde yolun sağında bisiklet yolu bundan 10 sene öncesine kadar yoktu. Şu anda tüm şehirlerde güvenle bisiklete binilebildiğinden şehir içinde bisiklet kullanım oranları inanılmaz boyutlarda. Ekolojik felakete sürüklenen Dünyamızda bence İstanbul'da da sahil yollarının en azından 1'er şeritleri hafta sonları bisiklete ayrılarak şehir içi araç kullanımının azaltılmasına başlanabilir.
Frankfurt finans kenti olarak biliniyor ama sanat ve kültür adına bu önyargıyı kıracak fazlasıyla etkinlik var. Yukarıdaki canlı müzikli Nosferatu gösterimi sinefillerin gözünden kaçmayacaktır. Maalesef günlerime denk gelmediği için gidemedim. Bir de bu tarz etkinlikleri 1 ay öncesinden duyuruyorlar burada. İlginç.
Şehri biraz turladıktan sonra fena halde uyku bastırdığı için sabah 9 civarı Avrupa'nın finans merkezi kabul edilen ve 2015 yılına kadar Avrupa Merkez Bankası'na da ev sahipliği yapan gökdelenler bölgesinin dibindeki bir parkta, bir banka kıvrılarak biraz kestirdim. Sonra şehrin "İstiklal Caddesi" diye tanımlayabileceğimiz Zeil tarafına geçip Galeria Avm'de kahvemi içip wifi'den yararlanarak check-in saatimin gelmesini bekledim.
Otele dönüş yolum üstünde Paulskirche ismindeki Demokratik Almanya'nın ilk parlementosunun toplandığı eski kilise binasını gezdim. Aşırı simetrik yapı Wes Anderson'a göz kırpıyordu. DM-drogerie markt isimli kozmetik mağazasından bebekler için pişik kremi alarak otele döndüm zira katlanır bisikletin üstünde o kadar kilometre yapmanın bir karşılığı kuşkusuz olacaktı.
Akşamüstü şöyle güzel bir yemek için dışarı çıktım. Öncesinde Städel Müzesini gezmek gibi de bir planım vardı ancak müze kapanmak üzere olduğundan o geziyi yarına bırakarak Tripadvisor'dan bulduğum hemen nehrin karşısındaki Mystery of Pizza isimli pizzacıda happy hourumu yaptım. Masada gördüğünüz buraya özgü bir elma şarabı. Aslında Apfelweinwirtschaft denilen üreticilerin butik restoranlarında içmek makbulmüş. Restoranların menüsünü ve fiyatlarını gördüğümde pizza bana daha cazip geldi. Yukarıdaki yemeğe 23 € ödedim ki diğer restoranlardan ucuz bir yerdi. Şüphesiz aşağıdaki resimde nehir kenarında hamsi döner satan tekneden de yiyebilirdim ama yerel lezzet peşinde koşarken ödeyeceğiniz paradan daha önde tuttuğunuz şeyler var. Damak tadı gibi. Hamsi döner nedir ya :)
Üstteki fotoğrafta da gördüğünüz gibi buranın halkı içkiyi bir enstrüman olarak kullanıyor. Geri dönüşümlerden taşarcasına içiyorlar.
Yorumlar
Yorum Gönder