İtalya 8. Gün Roma - Siena - San Gimignano - Floransa

Roma

Roma'da güne sürpriz bir yağmurla ve terasta sırılsıklam olmuş yeni yıkanmış kıyafetlerimizi saç kurutma makinasıyla kurutarak başladık.



Roma'dan ayrılmadan buradaki ilk günümüzde yediğimiz ve o dakikadan beri aklımızı tırmalayan paninilerden birer tane daha yemek için güzergahımıza ters olsa da Panino Divino'ya gitmeye karar verdik. Roma, en az üç günde gezilirmiş onu da otobüsle geçerken gördüğümüz bunun gibi yerlerden anlıyoruz.


Paniniciye gittiğimizde henüz açılmamış olduğunu görerek büyük hayal kırıklığına uğradık. Arkadaş sen büfesin ya! Bu insanlar sabah ne yiyecek, gönder çırağı açsın 8'de, temizlesin dükkanı. Gel sen de efendi gibi 9'da işinin başına. Sonra italyan ekonomisi resesyona girdi. Bunlar bu düsturla çalışırlarsa çok af edersiniz kurbanda 7 pay danaya bile giremezler :) Biraz hayal kırıklığına uğradığımızı söylemiştim sanıyorum. Neyse ki imdadımıza Tripadvisor yetişti. Hemen civar çevredeki diğer paninicileri taradık ve bi tane daha bulduk güzelinden. 



"Nasıl oluyor da oluyor bu peynirler böyle güsel yaw" diyerekten yuvarladık paninilerimizi ve özlediğimiz arabamıza doğru yola koyulduk. Metro'da italyanların kahve krizleri gelir diye kahve makinası koymuşlar. Birer de kahve içip atladık metroya. 






















Siena 

Arabamıza kavuşunca Roma Floransa otoyoluna çıktık. Yol üzerinde bizim otoyoldaki dinlenme tesislerine benzer bir yerde mola verdik. Burada dikkatimi çeken otoyol üzerindeki neredeyse bütün benzinciler ya da dinlenme tesislerinde arabaları park ettiğiniz yerlerin üzerilerinde güneş panelleri olmasıydı. 



Yolun bir kısmını otoyol üzerinden gittikten sonra Siena'ya uğramak için otoyoldan çıktık. Burada otoyollarda hız sınırı 130km iken otoyol dışındaki gidiş geliş ayrılmış yollarda 100km.
Siena'ya geldiğimizde navigasyona gitmek istediğimiz restoran'ın caddesini yazdık. Navigasyon bizi siena dışında başka bir kasabada aynı adı taşıyan sokağa çıkarınca iki gün araba kullanmamanın bizi paslandırdığını düşünmedik değil. Ama olsun küçük bir Toskana kasabası görmüş olduk biz de fazladan.




Siena'ya, çok meşhur ev yapımı makarna hazırlayan restorana varmadan önce arabamızı bir yere park etmemiz gerekiyordu. Siena park konusunda tam bir keşmekeş. Şehrin Çamlıca tepesinde kurulu olduğunu ve Altunizade'den yukarıya araç girişinin yasak olduğunu düşünün. Ayrıca burada park yeri çok az ve paralı otopark da yok. Beyaz çizgiler içinde her yer bedava ama o kadar çok araba var ki daha da aşağıya park etmeniz gerekiyor. Biz de hemen iki paralel sokakta kendimize bir yer bulduk ve dağın yamaçlarından yürümeye başladık. Restoran'a ulaştığımızda saat 15:07'ydi. Masada iki kadın makarnalarını yiyorlardı. Biz de oturduk. Garson gelip restoran 15'te kapanıyor yalnız, akşam gelin isterseniz dedi. Biz de karnımız aç ne yapalım diyince garson pişkin pişkin "Süpermarketlerde şansınızı deneyin" cevabını verdi. Daha önce de bahsetmiştim eğer güneşin altında bir şehri hem de sürekli bayır ya da merdiven çıkarak geziyorsanız, o şehirden hoşlanmama olasılığınız çok yükseliyor. Siena'yı şöyle bir dolaşıp bir an önce yola devam etmeye karar verdik. Burası Floransa'ya ya da Roma'ya gelen turistleri günübirlik turlarla kandırdıkları, daracık sokakları olan, çok bir olağanüstülüğü bulunmayan bir şehir. Bu yüzden sürekli bir etkinlik yapıyorlar. Palio di Siena denilen meşhur at yarışının neden meşhur olduğunu meydanı gezince daha iyi anlıyorsunuz. Burada yapacak hiç bir etkinlik yokken Siena'daki 17 semti temsil eden 17 jokey ve at bu meydanda 3 tur atıyorlar. Bunu Rio'daki dans okullarının rekabeti gibi düşünün. Her semtin bayrağı var. Her sene Sienalılar ve tüm dünyadan binlerce turist bu yarışları bekliyor. 



Daracık Siena sokaklarında yürüdükten sonra bu meydana çıktığınızda kendinizi cennet bahçesine kavuşmuş gibi hissediyorsunuz. Sanki Siena'yı yüzyıllar önce turistik olarak yapmışlar. 



Bu fotoğrafta yine italyanların muhteşem tabela tekniğine hayran kalabilirsiniz. Çünkü fotoğrafın sağ üst tarafında gördüğünüz Duomo'nun kulesi, fotoğrafın sol tarafındaki tabela ise Duomo için aksi yöne gitmemiz gerektiğini söylüyor. Bu tabela konusunu açmışken İtalya'da araba kullanırken karşınıza çıkabilecek en büyük sorunla ilgili sizi bilgilendirmek isterim. Örneğin bir şehirin içinde Autostrade (Yani Otoyol) tabelası görerek otoyola çıkmak için takip etmeye başladınız. O tabela belki ilk iki yol ayrımında size yol gösterebilir fakat üçüncü dört yol ağzında öyle bir tabela göremeyeceksiniz. Şans eser seçtiğiniz bir yolun doğru çıkması için dua da edebilirsiniz, GPS de kullanabilirsiniz. 




Siena'da görülecek iki tane yer var. Biri daha yukarıdaki Piazza del Campo meydanı. Diğeri de tabii ki Duomo di Siena. Her şehrin kendi Süleymaniye'si varmış gibi düşünün. Bir de mutlaka bizim "Cami Meydanı" diye adlandırdığımız Piazza del Duomo'su. Yapılar kuzeye gidildikçe beyaz mermere dönmeye başlıyor. Floransa ve Pisa'da da buna benzer katedraller vardı. Ama bu üç şehirdeki katedrallerden hiç biri Floransa'daki Duomo'nun eline su dökemez bence. 




 Bu fotoğraflardaki halkaları Assassin's Creed oynayanlar çok iyi hatırlayacaklardır. Demek ki insanlar taa o zamanlardan bir Ezio gelir de binaya tırmanmaya çalışırsa diye koymuşlar bunları.


Siena'nın Turist şehri olduğunun kanıtı da bu paralı tuvaletteki fiyat tarifesinde saklı. Adamlar grup hacete indirim yapıyorlar resmen. 

Siena'nın mühim yerlerini gezip gelatomuzu indirdikten sonra buradan hızla ayrıldık. Daha gün düşmeden gezmemiz gereken bir yer daha vardı. 

San Gimignano

Kuleler şehri San Gimignano güzergamızın bir diğer noktasıydı. Siena'dan Floransa'ya kadar Toskana'nın uçsuz bucaksız üzüm bağları arasında keyifli bir yolculuktan sonra sebepsiz kuleler kenti San Gimignano'ya vardık. 








Burada tekrar belediyelerin önemine vurgu yapmam gerekiyor. Siena ne kadar düzensizse San Gimignano da o kadar düzenli. Şehir yine bir tepenin üzerine kurulmuş evet ama surların çevresinde çiçek gibi 4 tane otopark var. Şehrin girişinde hangisinde ne kadar yer olduğu tabelalarla gösteriliyor. Otomasyon sistemi ile kartınızı alıp çıkışta da makinadan kredi kartıyla okutuyorsunuz. Arabayla işiniz bitiyor. Bizim Şirince'nin çok gelişmişini düşünün. 





Sistemi o kadar iyi kurmuşlar ki şehir surlarının girişinde kapı zili var. Arabayla gelip elzem bir durum varsa zili çalıyorsunuz, yetkili bir abiye bağlıyorlar. Dubalar iniyor. Burası deniz kenarında olmayan bir yer için bir turistin beklediği tüm turistik özelliklere sahip. Antik kuleleri var, üzerine çıkıp manzara seyredebiliyorsunuz. Para vermek istemezseniz aşağıdaki manzarayı hemen şehrin bir kenarına yaptıkları Punto Panoramico'dan da alabiliyorsunuz. 



Çok güzel restoranları var, tarihi bir meydanı var çocuklar koşup oynuyor. Öte beri satan yol üstü teyzeleri de var, yüzlerce peynir, salam, şarap barındıran hediyelik eşyacıları da. 








Söylenilene göre burası 14.YY'da nasılsa mimari olarak hala öyleymiş. Bizim felsefemiz daha çok yer görmek olduğu için buraya yeteri kadar zaman ayıramadık ama burayı çok sevdiğimiz bir gerçek. İtalya'da kesin gitmeli diyebileceğimiz yerlerden biri. Aşağıda tam kliplik fonların olduğu bir kolajı sizlerle paylaşıyorum. 










Burada bir işkence müzesine de rastladık. Biz turistler için atraksiyon olsun diye düzenlenmiş olabileceğini düşündük. Yine de zamanımız olsa içerisini gezerdik. Özellikle bizim bazı kliplerde çukurcumadaki eskicilerden kiraladığımız tahtımsı sandalyelerin üzerine deri kemerlerden kayışlar takarak benzetmeye çalıştığımız işkence sandalyesinin orjinalini görmek bir sonraki klibimizde ufkumuzu açabilirdi.  









Fark etmişsinizdir fotoğraf çekmelere doyamadık. Ama gün düşmeden Floransa'ya gitmek için çok sevdiğimiz San Gimignano'dan ayrıldık.

Floransa

Akşamüstü Floransa'daki otelimize vardık. Seyahat boyunca otele ilk defa gecelik 60 € ödedim. Çünkü burası Floransa. Otel merkeze çok yakın değildi Duomo'ya 2.2 kilometreydi. Ama kapalı otoparkı vardı. Eski bir köşk olduğu için tercih ettik. Artık burada baya reklama giriyorum Otelimizin adı Casa Secchiaroli. Otelde bizi karşılayanlar arasında İngilizce bilen kimse yoktu. Bu noktada ben devreye girdim. 8.Günün sonunda artık bir Italyan'a "bizim internetten 2 günlük rezervasyonumuz vardı hacı. Girişi yapalım da bizim şu arabayı içeri alalım, sokakta kalmasın bi de bizim odayı bi gösteriverin malum yol yorgunuyuz"u anlatabilecek kadar italyanca öğrenmiştik. Derdimi anlatacak kadardan kastımız bu olsa gerek.   


Eşyaları bıraktıktan sonra akşam yemeği için şehir merkezine yürümeye karar verdik. Sonuçta kilometreler bizi korkutamazdı. Tripadvisor'dan bulduğumuz ilk restoran aslında bir şarküteriydi. Biz daha oturup sipariş etmeli bir yemek istemiştik. Piazza della Signoria'dan geçerken bir klasik müzik halk konseri ile karşılaştık. Çok hoşumuza gitti. Hemen orada müziği de dinleyebileceğimiz bir restoran bulup oturduk. Dikkat ! Siz siz olun araştırmadan hele de turistik bir meydandaki restoranlara oturmayın.



Şu pek de lezzetli olmayan Ravioli'nin de içinde bulunduğu yemeğe toplamda 60 € ödedik. Burada yine TL karşılaştırması yapabiliriz. Sultanahmet meydandaki bir restoranda 2 kişi 60 TL'ye yemek yedik diye düşünürseniz çok bir sıkıntı yok. Nitekim diğer yediğimiz restoranlarda da bu fiyattan aşağı kalır hesaplar ödemedik. Ama meşhur Sultanahmet köftecisi tabelasından girip eşek eti tükürük köftesine bu parayı ödeyince sinir oluyor insan.  

Otele dönüş yolunda bir başka meydanda kurulu olan seyyar atlı karıncanın şahane bir görseli vardı.


Burası otele dönerken kullandığımız bir demiryolu altgeçidi. Dünya'nın her yerinde mesele aynı aslında. Bir yerde uyduruk bir yemeğe 60 € alan insanlar, diğer yanda alt geçitlerde kartondan evlerinde uyuyanlar.


Yine uzun bir günün ardından arabamızın bizden daha çok çalıştığı görülüyor.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BELÇİKA-FRANSA 2023 7. Gün Brüksel

İtalya 10. Gün Floransa-Pisa-Livorno

BELÇİKA-FRANSA 2023 3. Gün Lille - Kortrijk - Oudenaarde